top of page
  • Yazarın fotoğrafıSambacı

Şimdi Nerdesin Nerde? #4 - 1998/1999 Manchester United

27 yıl 1287 maçlık soluksuz bir serüvendi, Sir Alex Ferguson ve Kırmızı Şeytanlar arasındaki. Ron Atkinson’ın 5 yıllık görev süresi günümüz için ne kadar uzun bir teknik direktörlük seviyesi olsa da 6 Kasım günü yerine geçen Aberdeen’in genç ve başarılı hocası Alex Ferguson bu konudaki tüm tabulara meydan okuyacaktı. 86-87 sezonundaki enkazın altından memleketlisi Brian McClair ile ertesi sezon ancak kalkan Ferguson, o sezondan itibaren Manchester United ile unutulmaz sezonlar yaşadı. Bu yazımızda belki de bu sezonlardan en çarpıcısı ve ihtişamlısı olan 98-99 sezonuna yani İngilizler tarafından yapılan ilk ve halen tek üçlemenin (Premier Lig, FA Kupası ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu) yapıldığı sezona. Bu hikâyenin bir güzel tarafı da lig yarışının son haftaya kadar Arsene Wenger’in Arsenal’i ile gitmesi sonucunda üç kupanın da 10 günlük bir zaman periyodunda kazanılması oldu.



Bu sezonu özel kılan yalnızca kazanılan bu büyük başarı değil aynı zamanda bu başarının unutulmaz aktörleri tabi ki. Sonradan hem United hem de dünya futbol tarihine geçen Ferguson’un altyapıdan çıkardığı ve olgunlaşmaya başlayan genç nüvesi ile futbolda sanki yeni bir çağ başlayacaktı.



Son hafta Premier Lig’de Andy Cole’un golüyle alınan Tottenham galibiyeti ve tek başına bir kitap konusu olacak Bayern Münih’e karşı normal sürenin uzatmalarında 90+1 ve 90+3’te gelen gollerle kazanılan Şampiyonlar Ligi Finali bu sezonu hepsinden farklı bir yere koydu.



Ferguson için kabuk değişimi stoper tandemine eklenen Jaap Stam’la başladı. Ardından hücum hattına Aston Villa’dan gelen Dwight Yorke kendisini sezonun oyuncusu yapacak bir performans sergileyecekti. Rotasyona güç katan Jesper Blomqvist de önemli eklemelerden oldu. Takımın önemli bir kısmı as takıma yükseltilen parlak akademi mezunları olan Neville kardeşler, Ryan Giggs, Nicky Butt, Paul Scholes ve David Beckham gibi oyunculardan oluşurken öte yandan tecrübeleri ile kadroyu yükselten Peter Schmeichel, Denis Irwin, Teddy Sheringham, Roy Keane ve süper yedek Ole Gunnar Solskjaer gibi oyuncular da bu efsane kadronun önemli parçalarıydı.



Klasik bir 4-4-2 dizilimiyle sahaya çıkan Ferguson’un United’i için bekler ve kanat oyuncuları oldukça önemliydi. Stoperde tandemin değişmeyen ismi Jaap Stam ve arkasındaki Schmeichel güven verirken Paul Scholes ve Roy Keane de agresif bir şekilde topu kazanıp kanatlara aktarıyordu. Sağ kanattaki Gary Neville – David Beckham kombinasyonu hücum oyuncularına oldukça fazla fırsat yaratan olağanüstü uzun pasör ve ortacıydılar. Diğer kanatta da tek başına bir dinamo olan genç Gallerli Ryan Giggs ile beklerin de bindirmeleriyle kanatlar rakip savunmalar için kapatması çok zor opsiyonlar oluşturuyorlardı. Hücum hattına gelince de oynadıkları bu sezonla tarihe kazınan ikonik ikili Dwight Yorke – Andy Cole ile arkalarında fırsat bekleyen Teddy Sheringham – Ole Gunnar Solskjaer ikilisi herkese korku salıyordu. Şampiyonlar Ligi Finali’nde kupayı getiren gollerin Sheringham ve Solskjaer’den geldiğini düşününce ne kadar kaliteli bir kulübe katkısı olduğunu anlayabiliyoruz.



Tabi her şeyden önce futbolda teknik direktörlük deyince akla ilk gelen isimlerden olan Sir Alex Ferguson, başarıyı ilmek ilmek dokuyan yapısı ve babacan tavrıyla United’ı zirveye taşıyan en önemli faktördü. Geldiği ilk günden itibaren altyapı sistemine verdiği önem ve disiplin, soyunma odasında devasa futbol egolarını mükemmele yakın idare edişi ve başarıyı bir istikrar haline getirişiyle ada futbolunun en büyük ismiydi kuşkusuz. 1999 sezonuyla birlikte ise dünya futbol tarihin en büyük menajeri oluşunu taçlandırdı. Kimse teknik direktör olarak onun kadar kupa kazanamadı. Farklı dönemlere damgasını hep en derinden vurdu. Bu yılları hatırlayanlar ve Kırmızı Şeytanların onun gidişiyle yaşadığı gerileme dönemini takip edenler Ferguson’un ne denli büyük bir futbol insanı olduğunu daha kolay anlayacaklardır. Aberdeen’in soğuğundan, Manchester’ın yağmurlu akşamlarına uzanan serüveninde “Sir” unvanına layık görülecek kadar büyük bir tarihi figür olmayı başardı.




Sağlam Defans Sağlam Takımda Bulunur



Tecrübeli Schmeichel ve Irwin'in yanına eklenen Stam'la birlikte defans kurgusu sağlamlaşmış ve başarının temeli atılmıştı.

Peter Schmeichel'ın United formasıyla geçirdiği 8 sezonun en görkemlisi son yılı yani efsanevi 99 sezonuydu. Sezon öncesi Portekiz devi Sporting CP ile anlaşmıştı ve 2 yılını Portekiz’de geçirdikten sonra Premier Lig’e geri döndü. Son aktif futbol yılı olan 2002-2003 sezonunu henüz rekabetin çok büyümediği diğer Manchester ekibi City’de geçirerek futbol hayatına nokta koydu. Ardından futbol yorumculuğu ile ön plana çıkan Peter, Portekiz’in Estoril kulübünde futbola başlattığı oğlu Kasper’in yükselişini gururla izledi takip eden yıllarda. Katıldığı pek çok futbol programı ve televizyon şovunun yanı sıra oğlunun Leicester ve Danimarka formasıyla oynadığı maçlarda da boy gösterdi. 129 kez Danimarka formasını terleten Peter’in mirası başka bir destansı hikâyede Kasper’in Leicester ile peri masalı yazmasıyla taçlandırıldı. Peter kazandığı 5 Premier Lig şampiyonluğunun yanına ayrı bir yere oğlunun kazandığı bu başarıyı da muhakkak koyuyordur.



Jaap Stam is yeni geldiği sezonla birlikte geçirdiği üç yılda United savunması için toparlayıcı bir unsurdu. 10,5 milyon poundluk o dönem için bir defans oyuncusuna ödenen en yüksek bonservis olan miktarla kırmızılı formaya giyse de savunmaya kattığı istikrar ve otorite ile Old Trafford'un favorisi haline geldi. 2001 yılında “Head to Head” isimli otobiyografisinde teknik direktör Alex Ferguson'un hala PSV Eindhoven oyuncusuyken kendisini transfer etmeye çalışması ilgili yaptığı yorumlardan sonra, kariyerinin zirvesinde tartışmalı bir şekilde Lazio'ya satılmıştı. Ferguson daha sonra bu kararı saha içi sebeplere bağlasa da Stam’ın United’la bağı tamamen olmasa da koptu. Lazio, AC Milan ve Ajax formalarıyla çalkantılı zamanlar geçirse de kendisine özgü hızı, gücü ve oyun kurma kabiliyetiyle hem Hollanda’nın hem de Avrupa’nın en hatırı sayılır stoperlerinden biri olarak hatırlanıyor.



Futbolu bıraktıktan sonra United’a Güney Afrika bölgesinden sorumlu gözlemci olarak geri döndü. Ama onun tutkusu saha kenarında teknik direktörlükteydi. Hollanda temsilcisi PEC Zwolle’de asistanlık yaparken lisanslarını tamamladı ve 2013 yılında Ajax’ta antrenörlüğe geçerek kariyerini bir adım ileri taşıdı. Esas adam olarak ilk teknik direktörlük deneyimini 2016’da Reading ile Championship’te yaşadı. İlk sezonunda play-off potasına girse de sonraki sezonlar yaşanan kötü gidişat görevine son verilmesine sebep oldu. Yüksek seviyedeki bir sonraki şansı Hollanda devi Feyenord’da buldu ancak sadece 7 ay sürdü bu serüven. Günümüzde teknik direktörlük kariyerini tekrar sıçrayışa geçirmek için MLS temsilcilerinden FC Cincinnati başında uğraş veriyor. 2021 sezonunun büyük bir kısmı geri kalmışken play-off yarışının oldukça gerisinde kalarak bu sezonu bitirmek üzere.



Sağlam defans kurgusunda değineceğimiz bir diğer isim Manchester United’in İrlandalı mütevazı efsanesi Irwin de 12 yılını geçirdiği formayla 2002 yılında 37 yaşında Wolverhampton Wolves’a giderek vedalaştı. Futbolculuk yıllarında kattığı dinamizm ve istikrar ile Manchester tarihine kazınan İrlandalı, United oluşumundan ayrı kalamadı ve takımın TV kanalı MUTV için yorumculuk yapmaya başladı. Ülkesinde de çeşitli TV ve gazetelerde futbol yorumculuğuna devam eden Irwin, tarihi sezonun unutulmayacak isimlerindendi.




İngiltere'nin Gördüğü En İyi Kardeşler



Futbol dünyasında pek çok kardeş olduğunu görürüz. Hatta bunlardan bazıları yine United formasıyla da boy göstermiştir (Rafael-Fabio kardeşler). Ancak İngiltere'de unutulması pek mümkün olmayan Gary ve Phil Neville kardeşler vardır.

Aralarında bir mukayese olacaksa Gary muhtemelen 3-4 gömlek daha ağır basar kardeşine göre. Ferguson için İngiltere tarihinin en iyi sağ beki olan Gary Neville, tüm futbolculuk kariyerini altyapı da dâhil olmak üzere tek kulüpte geçirmiştir. Bu tarz oyuncu profiline alışık olan United’da ancak son 5 yılında kaptanlığa yükselmiştir o da Roy Keane’in ayrılışıyla olmuştur. 2011 yılında emekli oluşuyla birlikte hız kesmeden saha kenarında devam eder. Roy Hodsgon’un tartışılan milli takım döneminde asistanlık yapar. 2015 yılında kısa bir Valencia teknik direktörlük dönemi geçirse de bu çok uzun sürmez. Teknik direktörlüğe ara vererek spor yorumculuğu kariyerine odaklanan Gary, futbol dışında da pek çok iş yatırımı yaparak geleceğini garantiye aldı. Kardeşi Phil ve 92 Jenerasyonu olarak anılan United’dan ahbapları Scholes, Giggs, Beckham ve Butt ile Salford takımını satın almaları da ilginç ve heyecan uyandıran yatırımlarından biridir. Şuan halen Sky Sports’ta bir diğer efsanevi savunma oyuncusu Jamie Carragher ile yaptıkları Monday Night Football oldukça ilgi gören bir programdır. Tıpkı Amerikan sporlarındaki eğlence programları gibi karikatürize edilmiş bir takım futbol tartışmaları günlerce sosyal medyanın gündemine oturmuştur.



Phil ise United’dan ayrıldığında başka bir kulübün efsanesi olma yoluna girdi. Bu kulüp Merseyside ekibi Everton’dı. Kaptanlığa kadar yükseldiği Everton’da geçirdiği 8 sezon sonunda kariyerini noktalar. O da abisi gibi hız kesmeden teknik direktörlüğe soyundu. Hazırlıklarını daha oyuncuyken yaptığı lisans işlemleri tamamdır ve ilk fırsatını İngiltere U-21 antrenörlüğü yaparak edindi. Ardından Nuno Esprito’nun Valencia’da yardımcılığını yaptı. Kardeşinin Valencia’ya gelişiyle birlikte çalışma fırsatı bulsa da sonları birlikte geldi.

2018’de şaşırtıcı bir kararla İngiltere Kadın Futbol Takımı’nın başına getirildi. İlk teknik direktörlük deneyiminde başarılı bir zaman geçiren Phil, namağlup Dünya Kupası’na götürdüğü takım 4. Olarak turnuvadan dönünce hayal kırıklığını gizleyemedi. Buradan sonra işler pek iyi gitmese de fırsat karşısına tanıdık bir yerden çıktı. Eski takım arkadaşı David Beckham sahibi olduğu MLS ekibi Inter Miami'ye teknik direktör olarak katıldı. Kötü başladığı sezonda Gonzalo Higuain, Blaise Matuidi gibi yıldız isimlerle tutunmaya çalıştı ve ligin son düzlüğünde play-off’un son sırası için göz kırpmaya başladı.




Geçilmez Dağ Yoktur; Geçilmez Orta Saha Vardır



İki büyük karakter sadece orta sahayı toplamakla kalmıyor aynı zamanda takıma ihtiyacı olan kazanma sanatını da öğretiyordu.

Muhteşem Şampiyonlar Ligi Finali öncesi sarı kart cezalısı olup yerini Nicky Butt’a bıraksa da Paul Scholes sadece bu muhteşem sezonun değil belki de United tarihinin en büyük efsanelerinden biriydi. Döneminin tartışmasız en yetenekli ve bir o kadar da mütevazı orta saha oyuncusuydu. Pele, Socrates, Thierry Henry, Xavi ve daha bir çok futbol ismi onun hakkında methiyeler düzmüş ve onu onurlandırdı.


Paul Scholes, 2010-2011 sezonunda kazanılan Premier Lig şampiyonluğunun ardından futbolu bıraktı, ancak sonraki sezon yaşanan sakatlık krizleri sebebiyle teknik ekiptekini görevini bırakıp devre arasında bu kez 22 numarayla yeşil sahalara döndü. 1.5 yıl daha kırmızı formayı terleterek 37 yaşında futbolu kesin olarak bıraktı – ya da biz öyle sandık. Çünkü 43 yaşında oğlunun takımı Royton Town’da beraber oynamak için kısa süreli bir dönüş yaptı. Kariyeri boyunca 11 Premier Lig şampiyonluğu, üç FA Kupası ve iki UEFA Şampiyonlar Ligi kupası dâhil tüm kupaları kazandı. Sert müdahaleleri, çalışkanlığı, pas becerisi ve sahadaki tüm hünerleriyle Premier Lig'de oynamış en iyi oyunculardan biri oldu.



Scholes’un İngiltere’nin yerel liglerine olan ilgisi aşikârdı. Doğduğu Salford şehrinin takımını arkadaşlarıyla birlikte satın almaya ikna etti. Sahadaki hünerini saha kenarında pek yansıtamadı. Yaşadığı şehrin takımı Oldham’la geçirdiği kısa macera ardından da kendi takımları Salford’un başında maçlar sonunda daha tecrübeli teknik direktöre ihtiyaç olduğunu söyleyerek saha kenarından çekildi. Günümüzde halen çeşitli futbol kanallarında ve gazetelerde; yorumculuk ve köşe yazarlığı yapıyor.


Orta sahanın diğer direnç kaynağı, İrlanda’nın haşin çocuğu Roy Keane ise futbolda iki yönlü orta saha kavramının neredeyse sözlük karşılığıydı. Manchester United taraftarı için o büyük kaptandı çünkü 9 yıl boyunca devasa egolar arasında Ferguson’un saha içindeki lideri, etkisi ve sözcüsüydü. Roy Keane, yalnızca United'ın orta sahasının değil, takımın da ruhu ve kalbiydi. Gerektiğinde hedefler üretebilme ve kazanma hırsıyla taraftarların sevgilisiydi. Agresif görünüşü ve saha içindeki hareketleriyle rakip oyuncular ona bilenirdi ve kariyerindeki bazı üzücü sakatlıklar da bu rakip müdahaleleri sonucunda oldu. 2005’te son bir macera diyerek İskoç devi Celtic’in yolunu tuttu. Az bir süre alsa da İskoç Ligi ve Kupası şampiyonluklarını tatmış oldu.



Ferguson onun harika bir teknik adam olacağına inanıyordu. 2006 yılında karşısına çıkan ilk fırsatını harika değerlendirdi ve Sunderland’ı Premier Lig’e taşıdı. Ancak devam eden sezonlarda çizdiği grafik kulüp sahipleri için yeterli gelmedi. Ardından 2009’daki Ipswich Town kariyeri de istediği gibi gitmedi ve bir süre ara verdi. İki yıl aradan sonra, 2013 yılında Martin O'Neill'in yardımcısı olarak İrlanda Milli Takımı ve ek olarak da Aston Villa'da Paul Lambert'in asistanı olarak atandı. Ne yazık ki bu ikili rol işe yaramadı ve hem kulüp hem de ülke için sorumluluklarını yerine getiremediği için Aston Villa'dan ayrıldı. Yalnızca İrlanda Milli Takımı’na odaklanan Keane için kariyeri toparlamışa benziyordu. İrlanda’yla EURO 2016’da zorlu bir grupta İtalya’yı geride bırakıp Son 16’da elendiler.



2018 yılında O’Neill’ın ekürisi olarak İrlanda’dan ayrılıp Nottingham Forest'a katıldı, ikisi de kariyerlerinde daha önce kulüpte oynamıştı, ancak Keane beş ay sonra kendi teknik direktörlük kariyerini canlandırmak istediği için ayrıldı. Günümüzde teknik adamlıktan uzak olan Keane, özellikle Şampiyonlar Ligi ile ilgili katıldığı TV yayınlarında yaptığı sert ama gerçekçi yorumlarla bu alanda oldukça popülerlik kazandı. Sky Sports için kamera karşısında geçtiğinde eski dostu Phil Neville ile de yan yana geliyorlar.



Futbolun En Estetik Yüzü



Futbol sahnesinin gördüğü belki de en Hollywood-vari futbolcu olan David Beckham, 2012-13 sezonunun sonunda dört farklı ülkede lig şampiyonluğu kazanmış bir ikon olarak kariyerini noktaladı.

United sonrasında efsanevi Los Galacticos’un, MLS ekibi LA Galaxy’nin ve Milan & PSG formalarıyla Avrupa’ya sansasyonel dönüşünün de dahil olduğu bir sürü maceraya atıldı. Sadece en popüler futbolcu değil belki de döneminin küresel anlamda en çok tanınan insanlarından biriydi. Eşi eski Spice Girls üyesi Victoria ile aynı zamanda moda ikonu da olan Beckham, sayısız reklam filmi, marka işbirliği ve daha pek çok futbol dışı projeyle de tam anlamıyla şöhretti.



MLS’in popülerliğini tavan yaptıracak bir hamle olan LA Galaxy’e gidişi ise onu içten içe çağıran "Amerikan Rüyası"nın önemli bir parçasıydı. Futbol sonrası da hayatının bir ayağı bu macera sonrası hep Amerika’da oldu. Bu kadar şöhret ve dünya çapında üne rağmen sahalarda unutulmaz bir futbolcuydu da. “7” forma numarasının ikonikleşmesinde en büyük pay sahiplerinden olan Beckham, tam 115 kez İngiltere Milli Takımı’nın formasını giyerek de tarihte yerini aldı. Açtığı ortalar ve kattığı hücum gücüyle United sezonuna katkısı çok büyük olan Beckham’ın aynı zamanda tarihin en büyük frikik ustalarından biri olduğunu da onu izleyememiş yeni jenerasyona aktaralım.



2014 yılından beri iş ortaklarıyla kovaladığı MLS’ten takım sahibi olma projesini 2020 yılında neticelendirerek MLS’e yeni dâhil edilecek Inter Miami’nin sahiplerinden oldu. 2021 sezonunda lige katılan Inter Miami için işler şimdilik eski dost Phil Neville yönetiminde çok da kötü gitmiyor. Bu gibi yatırımların yanı sıra kişisel servetini ünüyle de harmanlayan Beckham’ın 450 milyon $’lık bir servetinin olduğu tahmin ediliyor.





United'ın Tek Adamı



Tek adam tek kulüp kültürünün bayrak taşıyıcısı olan Manchester United için belki de en büyük bayrak adam Ryan Giggs’tir.

Çocukluk yıllarını Salford’da geçiren Giggs, ironik bir şekilde 12 yaşında Manchester City altyapısına dönemin gözlemcilerinin kıyası yarışı sonunda kazandırıldı. Ancak usta deha Ferguson kişisel olarak bu çocuğa göz koymuştu ve çok geçmeden henüz 14 yaşında Manchester’ın büyük patronu olan taraf United’a geldi. 3 yıllık altyapı eğitimi ve ardından 24 yıllık destansı bir kariyer onu bekliyordu. 963 maç ve 35 kupa kazandığı Old Trafford kariyerine 2014 yılında tam 41 yaşındayken nokta koydu. O yaşlarda bile sanki 1999 yılındaki bitmek tükenmek bilmeyen dinamizmi vardı.

Giggs futbolu bırakmadan önceki yıl Ferguson’un ayrılışıyla birlikte başa gelen David Moyes’in ekibinde oyuncu/antrenör olarak görev almaya başladı. United için sancılı değişim süreci başladığında artık sahada duracak yaşı geçmişti. Moyes kovulduğunda geçici menajer oldu aşık olduğu kulübe ancak baskı ve stres ona çok ağır geldi. Kurtarıcı olarak gelip vasatı aşamayan Louis van Gaal’in de iki yıl yardımcılığı yapıp 2016 yılında yeni bir maceraya yelken açma kararı aldı.



2018 yılında pek çok Galli taraftarı tedirgin bir kararla Galler Milli Takımı ile 4 yıllığına anlaştı. Taraftar tedirgindi çünkü Giggs Machester United kahramanı olduğu kadar büyük bir milli kahraman değildi. Hatta gençlik yıllarında sık sık milli takıma gitmeyi reddedip hazırlık maçlarını es geçerek turnuva maçlarını beklediği için yıllarca eleştirildi. Neyse ki güzel bir jenerasyon yakalayan Galler ile EURO 2020’ye gitme vizesi almıştı ki o makus olay yaşandı. Giggs, kız arkadaşını yaralamaktan ve zarar vermekten yargılanmaya başladı. Dava hala sürdüğü için netleşen bir durum yok ancak Giggs için bu dava EURO 2020’yi kaçırmasına ve takımı yardımcısı Rob Page’in yönetmesine yol açtı.





Tarihe Kazınan Partnerlik



Manchester United'ın 1998-1999 sezonundaki başarılara ulaşması için 59 maç oynaması ve sezon boyunca rakip ağlara 128 gol atması gerekti. Bu gol yükünü sansasyonel bir hücum hattının taşıması gerekirdi.

United sezonunun tamamına damga vurarak tarihe geçen bu ikili, sene başında 12.6 milyon pound gibi dönemin rekoru bir ücret karşılığında takıma dâhil olan Dwight Yorke ve saf golcü Andy Cole’dan oluşuyordu. Üretken bir orta saha ve kanatlara rağmen bu kadar çok golün oluşması iyi bir hücum ikilisi olmadan çok zor olurdu.


Dwight Yorke takıma dâhil edilirken Aston Villa’daki hocasının “Elimde bir silah olsaydı gitmek istediğini söylediğinde onu vururdum” demesinden ne kadar değerli bir oyuncu anlaşılıyordu. Bu muhteşem ikili birlikte 53 gol attıkları sezonda bu gollerden çok yakaladıkları uyumla kıskanılıyordu. Birbirleri arasında büyük bir saygı vardı. İkisi de golü hangisinin attığını umursamazdı. Hangisi gol atsa diğeri daha mutlu olurdu. Yorke aralarındaki ilişkiyi tanımlarken kutbun iki zıt ucu olduklarını ve bu sebeple de çok iyi anlaştıklarından bahsetmişti.



Andy Cole 2008’de futbolu bıraktığında Alan Shearer’in ardından Premier Lig tarihinin en golcü ikinci oyuncusuydu. Daha sonra 2016’da başka bir Manchester United formalı oyuncu Wayne Rooney onu geçse de listede halen 3.sırada bulunuyor zamanının gol makinesi. Bir yandan koçluk sertifikalarını tamamlarken bir yandan da çeşitli takımlarda hücum oyuncularına bitiricilik dersleri verdi. Ne de olsa işin ustası oydu. 2015 yılında Manchester United için uluslararası elçilik görevi üstlendiği bir Vietnam seyahatinde bir virüs kaptı ve hayatı alt üst oldu. Karaciğer yetmezliği yaşatan bu virüs sebebiyle yeni bir organ nakli gerekiyordu.


Andy Cole hayata karşı da golünü attı ve bu sıkıntılı süreçleri yeni nakledilen karaciğeriyle atlatıp 2019’da koçluk yapmaya İngiltere’den takım arkadaşı Sol Campbell’ın yanına gitti. Alt liglerde antrenörlüğün zorluklarını da tattıktan sonra günümüzde sadece çeşitli TV programlarında yorumcu olarak boy gösteriyor.



Öte yandan elmanın diğer yarısı, bu muhteşem sezonun gol kralı Dwight Yorke ise 2008’de kramponlarını asana kadar 3 yıl eski takım arkadaşı Roy Keane yönetimindeki Sunderland’de top koşturdu. Ülkesi Trinidad & Tobago için gurur kaynağıydı. 2006 Dünya Kupası’na giden takımına kaptanlık yaptıktan sonra futbolu bırakışıyla yardımcı antrenörlüğe soyundu. Sürekli dile getirdiği Aston Villa teknik direktörlüğü için defalarca hamlede bulundu ancak tecrübesizliğinden dolayı bir türlü aradığı fırsatı alamadı.



Günümüzde hem Manchester United hem de ülkesi Trinidad & Tobago için uluslararası elçilik görevleri sürdürüyor. Bu görevler çerçevesinde ülke ülke gezen Yorke’un bir dönem maddi sıkıntılar yaşadığı ve bunu zorda olsa atlattığı da belirtiliyor. Eski model Katie Price ile özel durumu olan bir çocukları da olan Yorke, 4 yaşından beri oğlunu görmediği için farklı şekillerde eleştiri oklarının da hedefi oldu.




Süper Yedekler ve Bitirici Vuruşlar



Bu hikayede Teddy Sheringham ve Ole Gunnar Solskjaer'den bahsetmezsek olmaz çünkü Yorke-Cole ikilisinin işlemediği her maç paket olarak girip United’ı ipten aldılar.

Sezonun en unutulmaz maçlarından biri, deplasmanda alınan 8-1'lik Nottingham Forest galibiyetiydi ve bu hala United'ın en farklı deplasman galibiyeti olmaya devam ediyor. Bu maç bebek yüzlü katil, süper yedek gibi lakaplarla anılan Ole Gunnar Solskjaer'in 14 dakikada 4 gol attığı maç olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Solskjaer Old Trafford’da geçirdiği 11 yılda ne yedek olmayı ne de son 10 dakika oyuna girmeyi kafasına taktı. Onun için sahaya girdiği her dakika gol atılacak ve futboldan keyif alınacak zamandı.



Norveçli olmasının verdiği disiplin ve futbola olan sevgisini birleştirince böyle özel anların golcüsü olan sempatik ama sahada da bir o kadar tehditkâr Solskjaer’in hikâyesi ortaya çıktı. Onu bu sezon unutulmaz kılan Şampiyonlar Ligi Finali’nin son saniyelerinde kaydettiği golle geri dönüşü tamamlayarak kupayı getirmesiydi kuşkusuz.



2007’de futbolu bırakıp United akademisinde ve A takımda antrenörlük yapmaya başladı. Ardından kısa bir süre Rezerv Takım’ın teknik direktörlüğü üstlenerek kendini sonraki adım için hazırladı. Bu adımı da ülkesi Norveç’in saygıdeğer takımı Molde’nin başına geçerek attı. Manchester United öncesi formasını da terlettiği eski kulübünde büyük bir sansasyon yaratan Solskjaer, ilk sezonunda Molde’nin 100 yıllık şampiyonluk hasretine son verdi. Ertesi sene de bu şampiyonluğu koruyan Norveçli teknik adam için artık Premier Lig’in yolu bu kez saha kenarı için açıldı.



İstenildiği gibi geçmeyen Cardiff City macerası ardından yuvaya yani Molde’ye döndü. Ligde ve Avrupa’da başarılı işler yapan ve kendini geliştirmeyi sürdüren Solskjaer, Jose Mourinho’nun United’dan kovuluşuyla turnayı gözünden vurdu. United’ın Ferguson sonrası uzun soluklu çalışma isteyeceği ve içlerinden birine ihtiyacı vardı. Piyasada Solskjaer’den uygun bir aday bulunamazdı adeta. Günümüzde halen United’ın başında olması ve dünyanın en zor liginde, dünyanın en güçlü takımlarına karşı verdiği savaşla Kırmızı Şeytanlar’ın bebek yüzlü katili kendini her gün kanıtlamaya çalışıyor.



Sheringham için artık futbolunun ikinci baharı sayılabilecek bir dönemde bu rolü kabul etmesi içten bile değildi. Büyük golcü Sheringham, United'a madalya kazanmak için katılmıştı. Neredeyse tüm hayati maçlarda yedek oyuncu olarak takıma dâhil olup ve gerektiğinde golleri attı; FA Cup Finali’nde attığı gol ve hepsinden önemlisi Şampiyonlar Ligi Finali’nde durumu eşitleyen golü tecrübesini ortaya koyuyordu.



Ardından gittiği eski takımı Tottenham, Porstmouth ve West Ham’da kariyerinin son demlerini geçirdi. 2008 yılında futbolu bıraktığında büyük bir kariyer değişimiyle profesyonel olarak poker oynamaya başladı. Dünya çapında kazandığı turnuvalarla bir anda dikkat çeken bir poker oyuncusu oldu. Futbola dönüşü biraz zaman alsa da önce 2014’te West Ham’da hücum koçluğu ardından alt lig ekibi Stevenage’da tam zamanlı teknik direktörlük yaptı. 2017’de yolu futbolu popülerleştirme atılımı yapmaya çalışan Hindistan’dan da geçti. Günümüzde takım çalıştırmasa da son macerasının Hindistan olmasını istemediğini çeşitli röportajlarında belirtti.




Saygıdeğer Rotasyon


Futbol 11 kişiyle oynanır klişesi bir yana hatta bu gibi efsane sezonlar için 23 belki 25 kişilik muazzam bir ekip çalışması gerekmektedir. Bu yazıda detaylıca bahsedemediğimiz bazı isimlerle ilgili de küçük notlar vermek istiyorum. Örneğin; Salford hissedarlarından ve orta sahanın muhteşem rotasyonu Nicky Butt, bir diğer rotasyon oyuncusu ve şimdilerin pizza restoranı sahibi Jesper Blomqvist, ülkesi Norveç’te yeni şekillenen EIK Tonsberg takımını çalıştıran Ronny Johnsen gibi emektarlara ve Wes Brown gibi o zamanın genç yıldızlarına da saygıyla diyerek Manchester’ın tarihi sezonunun aktörlerinin nerede olduklarını, neler yaptıklarını hep birlikte görmüş olduk.




Sambacı

Comments


bottom of page