Arrigo Sacchi, AC Milan’a geleli daha bir yıl olmamıştı ama kuşku duyulan kurt hoca ilk yılında gösterdiği başarılı çizgiyle kendini ispatlamaya başlamıştı. En önemlisi de Başkan Berlusconi’nin güvenini kazanmıştı.
O zamanlar Serie A’da yabancı oyuncu kuralı vardı ve takımlar sadece 3 adet İtalyan olmayan oyuncu kaydedip oynatabiliyordu. Berlusconi daha sezonun ortasında gelecek yıl için “Yeni Maradona” diye lanse edilen Claudio Borghi’yi transfer etmiş ve hali hazırda Ruud Gullit ve Marco van Basten’le Milan’ın yabancı kontenjanı dolmuştu.
Sacchi'nin önde basan devrimsel pres oyununu mümkün kılabilmek için geriden oyun kurulumu çok önemliydi. Kaptan Franco Baresi’ye uyum sağlayabilecek bir partner arayışı vardı. O dönemde Paolo Maldini gençliğin verdiği dinamizmle sağ bek oynuyor, genç Billy Costacurta ise daha pişme evresindeydi. Ancak İtalya sınırlarında çoğunlukla klasik tarzda sert oyuncular olduğu için Sacchi kara kara düşünüyordu.
Marco van Basten’i nasıl daha verimli kullanabileceğine çalışırken izlediği maç videolarda Frank Rijkaard gözüne çarpmıştı. Aradığı oyun kurulumunu, Rijkaard’ın atletizm ve oyun görüşüyle yapabilirdi. Kısacası aradığı her şey onda vardı. Önceki sezonun ortasında Johan Cruyff’la tartışan Rijkaard çoktan Sporting Lisbon’a imza atmıştı ancak kadro kuralları gereği yarım sezonu Real Zaragoza’da kiralık geçirecekti.
Daha sezon bitmemişti ancak önümüzdeki sezon Sacchi için Milan kadrosunda ya Rijkaard olacaktı ya da olacaktı. Sacchi’nin oynayacağı kumar çok büyüktü çünkü Başkan çoktan Borghi’nin transferini tamamlamıştı ve kadroda yabancı oyuncu kontenjanı kalmamıştı.
Berlusconi’ye yaptığı teklif, şampiyon olursa istediği oyuncuyu alacağı ve bunun da Rijkaard olacağıydı. Berlusconi’den sessiz bir boyun eğme geldi ancak Berlusconi bu asla kimse ne düşündüğünü bilemezdi. Sezonu Milan, 9 yıl aradan sonra şampiyon olarak tamamladı. O zamana kadar alt ligler hocası olarak anılan Sacchi artık bir efsane olma yoluna girmişti.
Şampiyonluktan dolayı kozlar Sacchi’nın elinde olsa da Berlusconi kendisinden bekleneceği gibi bir sonraki sezonun hazırlık döneminde Borghi’yi ön planda tutarak Sacchi’ye baskı kurdu. Ve sonunda büyük restleşme geldi. Sacchi, “Ya Borghi gider ya da ben” diyerek Berlusconi’yi belki de hayatının en enteresan kararlarından birini vermek zorunda bıraktı. Borghi, tek resmi maça çıkmadan Milan’dan gönderildi. Sonuçta kazanan Sacchi ve nihayetinde de Rijkaard oldu.
İkinci başkan Adriano Galliani, Berlusconi’nin onayını aldığı gibi Lizbon’a uçtu. Ertesi sabah Sporting kulüp binasında imzalar atılacakken kıyamet koptu ve Sporting Ultrasları camı pencereyi indirerek daha tek bir maç bile yeşil-beyazlı formayı giymemiş Rijkaard’ı sattıkları için Portekizli direktörleri benzetmişlerdi. Galliani ve yanındaki diğer yöneticiler hengâmeden kaçmak için çareyi tuvalete sığınmakta buldular. Ancak yanlarına hala taraflarından imzalanmamış kontratı da kaçırmışlardı. İşte Rijkaard’ı Rossoneri yapan sözleşmenin imzası da orada atılmış oldu. Gizlice ofisten kaçarlarken artık Hollanda üçlüsü resmen kurulmuştu.
Hikâyenin devamında Sacchi ve Rijkaard, üst üste iki Şampiyonlar Ligi (eski adı Avrupa Kupası) şampiyonluğu kazanıp “Immortals” olurken ‘”Yeni Maradona” Borghi ise sonraki seneyi İsviçre’de geçirdikten sonra kendi kıtasında journeyman tadında sönük bir kariyere sahip oldu.
Sambacı
Comments