top of page
  • Yazarın fotoğrafıSambacı

Bir Şehir, İki Hikaye #2 - Eternal Derby

"Bir Şehir, İki Hikâye" yazı dizisinde şehirlerle özdeşleşmiş efsanevi derbileri ve bunların arkasında yatan ilginç hikâyeleri anlatıyorum. Şehrin tarihinin futbola bıraktığı etkilere, takımların ve derbilerin bu tarihsel süreçte nasıl şekillendiğine geniş bir perspektiften yer veriyorum. Hikâye tadında geçen yazı dizisinin ikinci sayısında Avrupa’nın en eski şehirlerinden olan Belgrad’ın “Eternal Derby” olarak adlandırılan Partizan – Red Star arasındaki sonsuz rekabetini sizlerle paylaşacağım.



İki Nehir Arasındaki Beyaz Kale Belgrad


Sava ve Tuna nehirlerinin kesiştiği yerde konuşlanan şehir eşsiz bir karma tarih ve kültür sunar.

Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden olan Belgrad, adını Slavca ’da “bel” – beyaz ve “grad” – kale kelimelerinin birleşiminden alır. Kelt kavimlerine kadar uzanan ve en az 7000 yıllık tarihi olduğu düşünülen şehir, tarih içerisinde Hunlar, Germenler, Slavlar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar gibi farklı tarihi hükümdarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Bu sebeple şehrin kültürü ve yapısı oldukça geniş bir sentez olarak karşımıza çıkar. Uygarlıkların tarihi çekişmelerinde de merkezi bir noktada olan Belgrad günümüzdeki halini İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra almaya başlar.


Artan nüfus ve sanayi ihtiyacı Belgrad'a olan göçü artırır. 1991 yılında Yugoslavya’nın dağılması ile ambargolardan da kurtulan şehir sanayi anlamında oldukça gelişmeye başlar. Özellikle motorlu ve elektrikli malzeme üretiminde önemli seviyeye gelirler. Belgrad aynı zamanda konumu sebebiyle de önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Karadeniz'den ve Ege’den Batı Avrupa’ya giden önemli karayolu ve demiryolu ağları şehirden geçer. Ayrıca Karadeniz’e dökülen 3.000 km’lik Tuna Nehri üzerinde yer alan Belgrad Limanı da nehir ticareti için önemli bir konumdadır.



13.yüzyıl’dan beri ülkenin başkenti olan Belgrad, Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada yer alır. Sava nehri Belgrad’ı eski ve yeni şehir olarak ikiye ayırır. Yeni Belgrad (Novi Grad) daha çok Yugoslavya dönemindeki sosyalist anlayışla inşa edilmiştir. Önceleri bağımsız olan Zemun bölgesine kurulan bu yeni şehir, ziyaretçilerini klasik bir Orta Avrupa mimarisinden bir anda modern, geniş ve planlı bir yerleşim planının içine sürükler. Yeni şehir, tarih ve sosyolojiyle ilgili önemli gözlemler içerse de şehirdeki keşfedilecek yerler daha çok Eski Belgrad’da (Stari Grad) konumlanır. Osmanlı döneminden kalma adıyla Kalemeydan Kalesi (Belgrad Kalesi olarak da bilinir), Eski Belgrad'ın en tarihi bölümüdür. Yüzyıllar boyunca şehre hüküm sürenler bu kale surları içinde yaşamıştır.



Şehrin en ünlü ve kalabalık caddesi olan Knez Mihailova ile şehrin entelektüel kısmını yansıtan Skadarlija bölgeleri zaman geçirmek ve şehrin duygularını yaşamak için önemli duraklardır. Ziyaretçiler farklı tarzlarda kafe ve restoranlarda Sırp yemek kültürünü deneyimleyebilir. Özellikle yakın dönem olduğu için Osmanlı etkisini oldukça fazla hissedildiği Sırp mutfağında cevapi, kajmak, sarma, ajvar ve burek gibi yemeklerin bizim kültürümüzdekilere oldukça benzediği görülür.



Belgrad'dan geçen iki nehir sebebiyle pek çok sayıda köprü bulunur. Bu köprülerden en meşhur ikisi de eski şehrin merkezini Novi Beograd'a (Yeni Belgrad) bağlayan Branko ve Gazela köprüleridir. Gece hayatı da bu köprülerin etrafındaki büyük botlarda ve barlarda yoğunlaşır. Hareketliliği ve eğlencesiyle Belgrad gece hayatı Avrupa çapında oldukça ünlüdür. Sırplar tarihleri boyunca yaşadıkları tüm şeylere rağmen duygularını en üst düzeyde yaşayan ve tutkulu insanlardır.



Bu tutkularını yansıttıkları bir diğer önemli şey de kuşkusuz ki spordur. Sırp sporcular; genetik havuzlarının yanı sıra savaşçı ruhları, dayanıklılıkları ve özellikle vatanseverlikleriyle öne çıkar. Özellikle Yugoslavya döneminde olimpiyatlarda Amerika Birleşik Devletleri ile girilen rekabette yetenek ve milliyetçilik duygusuyla önemli sayıda madalya kazanırlar. Bu duygular yerel rekabetlere geldiğimizde de durmaksızın devam eder. Tuttukları takıma yoğun bir tutku ile bağlandıkları için onları desteklemekten geri kalmazlar. Bu sporların içerisinde basketbol, tenis ve voleybol önemli yer kaplasa da futbol çoğu zaman olduğu gibi en ateşli spordur. Belgrad’da bu ateşten payına düşeni her sene en az iki kez yaşanan futbolun en sert rekabetlerinden biri olan “Eternal Derby” ile alır.



FK Partizan ve Mezarcılar



Siyah-beyazlılar ordunun takımı olarak kurulsa da halk tarafından kabul görüp kendi futbol mirasını yaratmış en büyük Balkan kulüplerinden biridir.

Orijinal adıyla Fudbalski Klub Partizan, Yugoslav Ordusu'nun genç subayları tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrası 1945'te kurulur. İsminin kökeni faşizme karşı direniş gösteren grubu tanımlayan "Partizanlar" dan geldiği için sosyalist anlayışla özdeşleşen orduyla da ilişkilendirilmesi uzun yıllar devam eder. Futbol dışında pek çok spor branşını da barındıran Partizan, Yugoslav Cumhuriyetleri’ni temsil eden 6 meşaleli logosuyla bugünkü şeklini alır.


1920’lerin başında kurulan Prva Liga yani Yugoslav Ligi’nde Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya ekipleri rekabet halindeyken, 1947’de Partizan lige çok flaş bir giriş yaparak kurulduktan iki yıl sonra ilk lig Şampiyonluğunu ve Yugoslav Kupası’nı kazanarak duble yapar. Bu karma ligin çok kısa sürede en iddialı takımı olurlar. 1992 yılında Prva Liga feshedilerek ayrılana kadar 11 Yugoslav Ligi Şampiyonluğu'nu ve 7 Yugoslavya Kupası’nı müzesine götürür.



1950’lerde ligde başarı terazisi ezeli rakibe geçse de Partizan’ın adını Avrupa’ya duyurması bu döneme denk gelir. 1956 yılında oynanan Şampiyon Kulüpler Kupası’nın ilk turunda Sporting Lizbon’u iki maç sonunda flaş bir şekilde 8-5 elerler. Çeyrek finalde ise Real Madrid karşısında 4-0’lık maçın ikinci ayağında 3-0’lık galibiyet turu geçmeye yetmese de tüm medyada büyük etki yaratır. Bu geri dönüş çabası Alfredo di Stefano’lu efsane Real Madrid’e karşı olduğu için de kulüp için çok önemli bir olay olur. Bu rekabetçiliğin görülmesi ile birlikte kulübe Yugoslavya sınırları dışında büyük bir saygı duyulmaya başlar.



1960’lar ise Partizan'ın Yugoslavya döneminde fırtına gibi estiği yıllar olarak bilinir. Üçü üst üste olmak üzere dört kez lig şampiyonu olurlar. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ise 1966'da Nantes, Werder Bremen ve Sparta Prag’ı yenerek yarı finalde Manchester United'ın rakibi olurlar. Kadrosunda George Best, Dennis Law, Bobby Charlton ve David Herd olan “Kırmızı Şeytanlar”ı, iki maç sonucunda 2-1 mağlup eden Partizan, 10 yıl sonra bu kez finalde Real Madrid’le karşılaşır. Brüksel'deki Heysel Stadyumu'nda oynanan finalde, Belgrad takımı 55.dakikada öne geçse de Real Madrid peş peşe gelen iki golle buna cevap verir ve maçı kazanır. Bu sonuca rağmen Partizan, Yugoslav ve özellikle de Sırp taraftarlar için bir gurur kaynağı olur. Siyah-beyazlılar, Avrupa’nın en önemli turnuvasında finale kalan ilk Yugoslav, Balkan ve Doğu Avrupa takımı olur.



Sırp futbolunu temsil eden iki büyük takımdan biri olan Partizan, Yugoslavya’nın dağılışı sonrası Sırbistan Futbol Ligi’nde mücadele etmeye başlar. "Siyah-Beyazlar" eski Yugoslavya dönemindeki etkilerini sonradan kurulan Sırbistan Süper Ligi’inde daha da üst seviyeye taşır ve sonuncusu 2017’de olmak üzere toplam 16 kez şampiyon olur.


Uluslararası turnuvalarda 1966 sonrasında tekrar bir başarı yakalayamazlar. Bu dönemde sadece yenilenen adıyla Şampiyonlar Ligi’nde grup aşamasına kalan ilk Sırp takımı olur. Bunun sebeplerine baktığımızda ise kulübün özellikle altyapıdan çok sayıda yerel yıldız yetiştirmesine rağmen kulüpte uzun süreler bu yıldızları tutamadığı görülür. Profesyonel kariyerine Partizan'da başlayan, ancak yurt dışından teklif gelir gelmez kulüpten ayrılan çok sayıda üst düzey oyuncu örneği var.


Örneğin seksenlerin sonu ve doksanların başında kariyerini Partizan'da geçiren Sloven yıldız Zlatko Zahovic'in Partizan'a ilk adım atışı askerde keşfedilmesiyle olur. Kendisini parlattıktan sonra 1993’te önce Portekiz’e giderek Porto, ve sonra sırasıyla Olympiacos, Valencia ve Benfica gibi önemli takımlarda boy gösterir. Sonraki dönemde Savo Milosevic yine Partizan formasıyla parlayarak Aston Villa, Real Zaragoza ve Parma’nın gibi kalburüstü takımlarda oynar. Keza daha yakın zamana baktığımızda Karadağlı Stevan Jovetic'in ilk iki profesyonel sezonunu siyah-beyazlı formayla oynadığını ve kariyerini Fiorentina, Manchester City, Inter ve Monaco gibi futbol devlerine taşıdığını görülür.



Bu oyuncu sirkülasyonu Partizan’ı futbolcu yetiştiren önemli bir kulüp haline getirse de genç yıldızlarını yurt dışına iten sebepler arasında ülke çapında sıkıntılı zamanların çoğunlukta olması da yer alır. Özellikle Yugoslavya iç savaşında Belgrad ve tüm eski Yugoslavya için kasvetli bir on yıl geçer. O dönemde kendini daha büyük sahnelere atmak isteyen genç futbolcular için bir futbol bir kurtuluş yolu olur.


Kulübe bağlığıyla dikkat çeken isimler de yok değildir. Galatasaray’dan da tanıdığımız Sasa Ilic, bu konuda kulübün yaşayan efsanesi konumundadır. Kariyerinin ortasındaki 5 yıllık Avrupa macerası dışında altyapılar da dahil olmak üzere toplam 27 senede 874 kez Partizan forması giyerek kırılması güç bir rekorun sahibi olur. Aynı zamanda kulübün Avrupa kupalarında da en çok forma giyen oyuncusudur.



Daha eskilere gittiğimizde ise kulübün en golcü oyuncusu olan kuruluş yıllarının efsanesi Stjepan Bobek’i görürüz. Partizan’ın ilk başarılarında imzası olan Bobek, toplam 13 yıl siyah-beyazlı formayı giyerken attığı 403 kulüp golüyle rekoru halen elinde bulundurur. Aynı zamanda dağılan Yugoslavya Milli Takımı’nın da 38 golle en golcü oyuncusudur. Kulübün başlıca efsanelerinden diğerlerini de; hem Yugoslavya hem Partizan’ın file bekçisi altın madalyalı Milutin Soskic, 1960’lı yılların efsane savunmacısı olan hem Ajax hem Partizan efsanesi Velibor Vasovic ve Fenerbahçe’den hatırladığımız kısa süreli efsane Mateja Kezman olarak sayabiliriz.



Kulübün tüm bu mazisini uğruna adadığı taraftarlarının ise yeri oldukça ayrıdır. Kendilerine Grobari Jug yani “Mezarcılar” diyen bu taraftar grubu 1966 Avrupa serüveni sonrasında şekillenmeye başlar ve 1970’te kurulur. Grobari, zaman içerisinde PAOK’un Gate 4’u gibi Avrupa’nın pek çok önemli Ultras taraftar grubuyla da iyi ilişkiler geliştirir. Bu coşkulu taraftar grubu sadece futbolu değil Partizan Spor Kulübü altındaki basketbol, hentbol gibi tüm branşları destekler. Belli dönemlerde milliyetçilikle körüklenen coşkularının şiddeti tartışma konusu olsa da onlar da endüstriyelleşen futboldan paylarını alarak zayıflarlar.



Grobari Jug’un mabedi ise Partizan Stadyumu'dur, Yugoslavya döneminde bahsettiğimiz güçlü ordu bağları sebebiyle Yugoslav Halk Ordusu Stadyumu anlamına gelen JNA Stadyumu olarak bilinir. Günümüzde halen birçok futbol taraftarı onu eski adıyla çağırır. Sırp taraftarların bu stada taktığı bir diğer isim de "Fudbalski hram" yani kelimenin tam anlamıyla "Futbol Tapınağı"dır. Yaklaşık 55.000 kişi kapasiteli olup 1949 yılında inşa edilen stadyum, birkaç kez önemli revizyonlarla yenilenir ve şu andaki 33.000 kişilik modern halini alır.



FK Red Star ve Deli Kahramanlar



Kırmızı-beyazlılar bir sivil hareket sonucunda oluşup bir takımdan daha fazlası olarak adım adım ülkenin en başarılı takımı olmuştur.

Red Star (Kızılyıldız) yani orijinal adıyla Fudbalski Klub Crvena zvezda da Partizan gibi Yugoslavya'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonraki yeniden inşa sürecinde kurulur. 1945 yılında Yugoslavya Komünist Partisi’ndeki aktivist ve futbol tutkunu gençler tarafından hayata geçirilir. Kuruldukları andan itibaren halkın takımı olarak Yugoslavya'nın bir sembolü kabul edilir ve kısa sürede milyonlarca taraftarı olan dev bir kulübe dönüşür. Red Star’ın kurulduktan sonraki ilk başarıları 1948-1950 yılları arasında üst üste üç Yugoslavya Kupası almasıyla başlar. 1951’de ilk Prva Liga şampiyonluklarını kazandıklarında Partizan'a karşı son maç atılan dramatik gol tarihe kazınır. Bu başlangıçtan sonra 40 yıl boyunca Red Star, Yugoslavya Ligi’ni toplam 19 şampiyonlukla bitirirken yanına 12 de Yugoslavya Kupası eklemeyi başarır. Bu sonuçlarla Red Star, Prva Liga tarihinin en çok şampiyon olan ekibi olarak da tarihe geçer.


Red Star'ın ilk altın çağı, Rajko Mitic ve Bora Kostic'in yer aldığı yetenekli bir oyuncu jenerasyonunun gelişiyle başlar. 1953 ile 1960 arasında, bu yetenekli gençler kulübü beş kez şampiyon yaparken iki de Yugoslavya Kupası kazanırlar. Erken gelen başarılar, kulübün Avrupa sahnesine çıkışını da hızlandırır. 1957'de Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Fiorentina ve 1958'de çeyrek finalde dönemin meşhur “Busby Babes” lakaplı Manchester United'ına elenene kadar uluslararası sahnede saygı duyulur konuma gelir. Manchester United ile oynanan bu maçın bir diğer önemi de Belgrad’dan dönüş uçuşunda uçakları düştüğü için ünlü "Busby Babes"in oynadığı son maç olur.



1960’lı ve 1970’li yıllar ise hala tüm zamanların en büyük Yugoslav oyuncularından biri olarak kabul edilen hızlı kanat oyuncusu Dragan Dzajic ile birlikte hatırlanır. 1966-1975 arasında Dzajic ve Red Star beş lig şampiyonluğu ile dört Yugoslavya Kupası kazanır. Kulübün önemli dinamiklerinde olan Dzajic’in ve teknik direktör Miljan Miljanic’in gitmesine rağmen Red Star’a yerleşen baskın futbol kimliği ve başarılar 1980’lerde de devam eder.



1986'da kulüp yetkilileri uluslararası sahnede daha rekabetçi olmak adına yeni bir takım kurmaya başlar. Sinisa Mihajlovic, Robert Prosinecki, Darko Pancev ve Dejan Savicevic liderliğinde çok yönlü bir takım kurulur. Bu oluşturulan takım, 1991’de Şampiyon Kulüpler Kupası’nda kulüp tarihinin en büyük başarısına imza atarak Jean-Pierre Papin önderliğindeki Olympique Marsilya'yı penaltı atışlarında mağlup ederek ilk ve tek Avrupa kupalarını kazanır. Bu jenerasyon, Yugoslavya'nın tüm gücünü ve baskı yükseldiğinde patlama eğilimini son kez tüm Avrupa’ya gösterir.



1992'de Yugoslavya'nın dağılması ve altın neslin yuvadan uçmasıyla Red Star uluslararası sahnelerdeki başarılara veda eder. Robert Prosinecki 15 milyon Euro’ya Real Madrid’in, Sinisa Mihajlovic 6.5 miyon Euro’ya AS Roma’nın ve Darko Pancev de 7 milyon Euro’ya Inter’in yolunu tutarak Red Star’ı transferin gözdesi yapar. Uluslararası başarı unutulsa da Sırbistan ligiyle beraber kısmi ölçüde başarı devam eder. Takip eden yıllarda yedi şampiyonluk ve on iki ulusal kupa kazanılırken, iç savaş ve ABD yaptırımlarının üstesinden gelinmesi çok gereken zor engeller olduğu ortaya çıkar. Red Star bir daha Yugoslavya günlerindeki başarılara ulaşamaz.


Red Star 1991’de yaptığı sükseden sonra yabancı kulüplerin kaliteli oyuncu transferi için dikkatini çeker. Altın jenerasyondan sonra Sırbistan'ın en büyük efsanelerinden sayılabilecek üç milli takımda da forma giyen (Yugoslavya, Sırbistan-Karadağ, Karadağ) Dejan Stankovic ve Manchester United’da efsaneleşen savunma oyuncusu Nemanja Vidić futbola kazandırılır.



Red Star komünist kanattan gelen kuruluşuyla birlikte halk içinde hep sevilen bir takım olur. Halkın desteğinin de ötesine geçen taraftar kültürü ise zaman içerisinde futboldaki ve spordaki Ultras denilen fanatik taraftarlık kültürü geliştikçe onlara da sıçrama yapmasıyla olur. İtalyan ve İngiliz taraftarların da etkisi altında kalarak ortaya çıkmış en ünlü taraf grupları “Kahramanlar” yani Delije’dir. Delije adının Osmanlı zamanındaki deli cesareti deyişiyle taşındığı da söylenir. Delije taraftar grubu başarı olsun ya da olmasın her zaman yarattıkları stadyum atmosferiyle gündeme gelir. Red Star maçlarını Rio de Janiero'nun ünlü Maracanã Stadyumu'ndan sonra açılıp kendine "Marakana" lakabını alan 55.000 seyirci kapasiteli Rajko Mitic Stadyumu'nda oynar.




Ebedi Hikaye - Partizan vs Red Star



Başkent Belgrad'ın ve Sırbıstan'in en büyük iki takımı arasında 74 yıldır süren rekabet adından da anlaşılacağı gibi sonsuza kadar sürecektir.

Bazı coğrafyalarda futbolun ölüm kalım meselesi kadar ciddi olduğu su götürmez bir gerçektir. Söz konusu eski Yugoslavya’nın başkenti beyaz şehir Belgrad olunca ise bu mesele gerçek bir anlam kazanır. Sırbistan’ın başkentinde başka seçenek yoktur; ya kırmızı-beyazı ya da siyah-beyazı tutarsın. İşte bu hikâyenin adı Partizan - Red Star arasındaki ebedi rekabetin vücut bulmuş hali Eternal Derby’dir.


Partizan ve Red Star arasındaki rekabeti farklı açılardan futbolla sınırlandırmak doğru olmaz. Bu ikili köklü kulüp de aslında 20’den fazla branş barındıran önemli spor faaliyetleri yürütür. Tabii ki de bunların başında rekabetin körüklendiği basketbol ve özellikle de futbol gelir. Ancak burada spor olduğu kadar büyük bir ideolojik bir savaş olduğu da görülür.


Sadece Sırbistan’ın değil köklü spor geçmişiyle Yugoslavya’nın da en önemli iki takımı olan Partizan ve Red Star, İkinci Dünya Savaşı sonrası peş peşe kurulmuştur. Kökenleri eski Belgrad takımlarına dokunsa da esasen iki büyük güç odağının uzantıları olarak sportif hayatlarına başlamışlardır. Bir yanda anti-faşist sivil otoriteyi temsil eden Red Star ve diğer yanda da orduyu temsil eden Partizan futbolun çok ötesinde bir simgeye sahip olur. Ordu ve çevresinde bulunan komünist Yugoslavlar, Partizan hayranlığı beslerken diğer beş Yugoslav cumhuriyetinin ise bu derbide tuttukları taraf Red Star olur. Başlangıçta iki takım ülkenin siyasi partileri arasındaki güç mücadelesinde piyon olarak kullanılırken, 1990’ların başında Yugoslavya'nın dağılması sürecinde Sırp ulusal kimliğinin sembolleri haline gelme noktasında kendi taraftarlarına ortak bir zemin hazırlarlar.


Kulüpler arasındaki ilk buluşma Ocak 1947'de gerçekleşir. İkinci Dünya Savaşı’nın yaraları tüm dünyada yeni yeni sarılırken insanlar için futbol bir hayata tutunma aracı olur. İşte Eternal Derby’nin de başlangıcı tam bu ihtiyacı dolduracak nitelikte olur. İlk maçı Red Star 4-3 kazanarak rekabetin fitilini ateşler. Çok geçmeden Nisan 1947’de Partizan ilk galibiyetini alırken rekabette skoru eşitler. Son 75 yılda Yugoslavya ve Sırp futbolunda sürekli olarak baş aktör olan bu iki takım Yugoslav Birinci Ligi, Sırbistan-Karadağ Birinci Ligi ve Sırbistan Süper Ligi gibi yapısı değişen oluşumlarda mücadele etse de değişen tek bir şey olur o da ebedi rekabettir.


Oynanan 164 resmi maçta Partizan’ın 47 galibiyetine karşı 65 galibiyetle Red Star rekabette bayrağı önde götürür. Siyah-Beyazlılar son 15 yılda küçük bir hâkimiyet kursa da derbinin gerginliği nasıl bir şart altında olursa olsun eşsizliğini korur. Avrupa futbolundaki pek çok tarihi derbiye göre daha yeni sayılsa da vaat ettiği atmosferin en eski rekabetlere bile taş çıkaracağı yadsınamaz.



Ligde ve kupalarda yaşanan sayısız hesaplaşmaları bir kenara bırakırsak iki kulübün yerel başarıları neredeyse denktir. Son yıllarda başarı anlamında ibreyi biraz tarafına çevirmeyi başaran Red Star, tartışmasız bir şekilde tüm zamanların en başarılı Yugoslavya kulübü olarak uluslararası başarı da oldukça büyük bir adım öndedir. İki takımın önce Yugoslav sonra da Sırp futboluna hâkim olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Yugoslavya döneminde oynanan 46 futbol sezonunun 30’unda bu iki takımdan biri özellikle Hırvatlara üstünlük sağlayarak şampiyon olur. Yugoslavya’nın dağılmasından bu yana oynanan 29 bağımsız Sırp futbol sezonunda Partizan ve Red Star, aralarında 28 şampiyonluk paylaşır. Bu rekabeti bir kereye mahsus kırmayı başaran FK Obilic, şimdilerde profesyonel futbol seviyesinde düşmüş ve herhangi bir aktivite göstermez.



Sırbistan’da futbol söz konusu olduğunda, ülkenin iki ruh hali olduğu söylenir. Birincisi saha içindeki takımların birbirleriyle olan gerçek rekabet, ikincisi ise siyasi rekabettir. Özellikle halkı temsil eden Red Star’ın son 30 yılda karıştığı pek çok büyük siyasi olay bulunur. Özellikle taraftar grubu Delije'nin Dinamo Zagreb'e karşı oynan bir maçta başlattığı isyan, bazıları tarafından Hırvat Bağımsızlık Savaşı'nın gerçek başlangıç noktası olarak görülür. Bu sebeple etki alanları düşünüldüğünde taraftar gruplarının bağlantıları ve profilleri sürekli tartışma konusu olur. 1991-1995 yılları arasında Yugoslavya'nın parçalandığı kanlı çatışmadan sonra, hem Partizan hem de Red Star ortak bir rakip karşısında kendi milletlerine destek olarak ortak bir payda bulur. Kanlı iç savaşın izleri geride bırakıldığında halk kendini tekrar futbolla deşarj eder.



Her ne kadar yolda ortak çıkarlar için bir olunsa da rekabetin ateşi hiçbir zaman sönmez. Maç saatlerinde Belgrad’ın kalbi durur ve taraftarlar şehrin her yanını sarar. Stadyuma giden taraftar kitlesinin %50’sinin Ultras olduğunu düşünürsek bazı şeylerin olmasının kaçınılmaz olduğu anlaşılır. “Marakana” ya da “Temple of Football” hangisi olduğu fark etmeksizin stadyum içerisinde pankartlar, bayraklar, meşaleler ve havai fişeklerle inanılmaz bir atmosfer yaratılır. Dışarıda ise atmosfer genelde pek iç açıcı olmaz. Ne yazık ki halen birbiriyle savaşan taraftar grupları, polis müdahaleleri ve artan şiddet futbolun önüne geçer.



2013 yılında, stadyumdaki koltukların ateşe verildiği ve taraftarların birbirlerine taş attığı derbi öncesi ve sonrasında meydana gelen çatışmaların ardından 104 kişi tutuklanır. İki yıl sonra ise 35 polisin taraftarların sersemletici el bombası ve füze atmasıyla yaralandığı maç 45 dakika ertelenir. 2017 yılında ise Red Star taraftarlarının Partizan tribününe Truva çıkarması yapmasıyla tribünlerde şiddetli bir kavga patlak verir.




Bu gibi olayların gölgesinde sahadaki futbolu konuşmak neredeyse imkânsız olur. Üstüne üstlük psikolojik olarak tüm aktörleri etkileyen bu gibi durumlar futbol kalitesini de düşürerek durumu çıkmaza sürükler. Futboldan holiganlığın temizlenmesi ile Sırp futbolu, modern oyundaki itibarını zedeleyen en büyük şeyden kurtulacaktır. Yangın, kavga ve enkaz yerine heyecanı solukları kesen bir Eternal Derby’i izlemeyi herkes ister.


Sambacı

Kommentare


bottom of page