6 aylık bir ara. Podcast işleri, denemeler, arayışlar ve Londra’ya taşınma derken yazmaya karşı içimde duyduğum muazzam bir özlem.
İç dökme servisi yapmak için doğru zamanı arıyordum ve sonunda buldum. Haydi başlayalım!
Yapabiliyorken çıkarabildiğim kadar iş ortaya çıkarmak istiyorum. Arşivim olsun yazayım ve yazayım. Tüm planladığım serileri, yazı dizilerini yayınlayayım istiyorum. İlgilenebildiğim dönemde ortaya tabi biraz daha fazla iş çıkarabiliyorum ve daha kolay tüketilebilir işler yaptığımda görece iyi reaksiyon da alabiliyorum. Bu düşünceler ve hayatın gerçekleri, büyük denklemde arzu, amaç, motivasyon gibi farklı parçaların birleşmesiyle ya 'yazma dönemi' ya da 'ara verme' dönemine sokuyor beni. Bundandır ki düzenli bir tempoya sahip yazma dönemim en fazla 1 yıl sürmüştür. 7 yıldır parçalı bulutlu ve diyar diyar gezerek yazılarımı paylaşıyorum. Yani yazılarım diyar diyar geziyor ama kalıcı oldukları yer ne olursa olsun burası olsun istiyorum artık. Sambacı imzalı bir anıtım olsun kendime. Ondan zaten sözleşmemizi de yeniledik domainimizle uzun vadeli.
Burada tabi websitesi dışında bir sosyal medya platformu var ki aslında hem sana yol açmak için yardımcı olurken bir yandan da motivasyonunu ciddiyet eksenine yaklaştırıp sana kötülük edebiliyor. Çünkü günün sonunda “eee yazıyorum da ne olacak ki” sorusu ister istemez beliriveriyor. İşin ciddiye binmesini veya ulvi bir amacım olmasını istediğimden hiç bir zaman emin olmadığım için yer yer denesem de Twitter’da kendime ‘commercial’ bir ajanda gütmeme kararı aldım.
Ama yine aynı Twitter sağ olsun ki bir tayfamız var birbirini motive edip destekleyen. Herkesin işi, yönettiği hesabı, tarzı ve tavrı sevdiği futbolu kendi arzu ve amatör uzmanlıklarına göre yaymak, paylaşmak, büyütmek ve hatta meşhur olmak – neden olmasın yani bu da bir amaçtır. Ama bir şey var bu tarz dostlarım toksiklikten çok uzak insanlar. Dertleri ve gayeleri bir şeyler kovalamak değil keyif almak. Bu insanlardan takdir görmek ve işlerimize saygı duymaları anlatılmaz bir his.
Hobi olarak yazmak kolay bir şey değil. 10-12 saat ayırıp ortaya bir iş çıkıyor. Doğru dürüst okuyan oluyor ya da olmuyor. Bir etkileşim alma derdi olmasa bile insanın bir indikatörü de alacağı beğeni, yorum vs oluyor günümüzde artık. Bu böyle olmalı mı olmamalı bilmem ama modern sosyal medya köleliği işte insanı içine çekiyor. Bu yazıyı da yazarken kimsenin kelime kelime odaklanarak okumasını beklemiyorum. Aslında geriye dönüp kendim baktığımda hayatımın bu evresinde ne düşünmüşüm onu görmek istediğim için yazıyorum.
Gelelim futbola! Taktik maktik bilmem, maçları seyirci gibi izlerim - topu izlerim yani. Ancak meditasyon olarak arada FM oynarım oradan da bildiğim pozisyon isimleri, taktikler vs de elimdeki en teknik bilgidir. Ama anlatıcı olmayı, olayları hikayeleştirmeyi, kurgulamayı ve bir şekilde yazı halinde örmeyi seviyorum. Bunu içsel olarak keşfettiğimden beri kendi kişisel gelişimimi yaşıyorum. Eski yazılarım ve son yazılarım arasında hem yazma metodu, hem araştırma metodu, hem de anlatım dili olarak fark olduğunu düşünüyorum. Ama günün sonunda temelde hikâye anlatmayı seviyorum galiba. Bu yüzden kalıcı birçok anlatı bırakmak istiyorum. Aynısını podcastle de yapmak istedim ama gereken zaman ve meşakkat o işleri yapan insanlara olağanüstü bir saygı duymamı sağladı sadece. Odaklanmak, en önemli şey ve tek çare şuan için bir şeyler üretmem için. Verebileceğim eforu kanalize ettiğimde ortaya çıkan şey beni mutlu etsin istiyorum. Yazarak geçirdiğim ve harcadığım zaman bana güzel dönsün yeter!
Gelelim yazma serüvenine tabi ki böyle bilgileri doğuştan bilmek mümkün değil ki ben mümkün olduğunca bu tarz anlatıların ve anekdotların olduğu futbol üzerine ya da spor üzerine kitap okurum. Hatta sadece bilim kurgu ve spor kitabı okurum diyebilirim. Başkalarının anıları ve kitaplarının içindeki hikâyeler hoşuma gidiyor. Bir an Arsene Wenger’in otobiyografisini okurken ertesi hafta gidip Arrigo Sacchi’nin futbolunu okuyabilirim. Kendi yazdığım hikâyeler için de bir sürü kaynaktan ve bilgi kırıntısından bir örgü yaratıp hikâyeme oturtmaya bayılıyorum. Aslında yazmak için birikim oluşturmaya çalışıyorum. Spontane araştırma dışında belli futbol dünyası realitelerini ya aktörlerinin ağzından ya da anlatıcıların ağzından okumaya bayılıyorum. Çoğu şeyi yazarken öğreniyorum ya da yazarken acaba bu neden olmuş olabilir diye neden-sonuç ilişkisiyle araştırıp yeni bilgiler ekleyebiliyorum. Kimse böyle hikâyeleri ve bilgileri havadan bilemez. Ya birinin kaynağından öğrenir ya da yaşar o anıyı veya bilgiyi.
Kendimden katabildiğim her şeye de varım. Mesela oldukça farklı yerlerde maçlar izledim; Estadio de Luz, Nou Camp, Emirates Stadium. Lizbon derbisini anlattığım bir yazıda Lizbon’da geçirdiğim 7 aydan ve gittiğim maçlardan da izler eklemeye çalışmıştım. Belki de bu yüzden artık Londra’da yaşadığıma göre bazı yazıları kendi deneyimlerimle renklendirip çeşnilendirebilirim. Deneyimleme, araştırma, okuma ve anlatma serüvenim diyebilirim bu işe. Belki de hayat boyu dur kalklarla devam edecek.
Seri yazmak en büyük keyfim; aynı konsepte dâhil yazılar biriktikçe alınan haz bambaşka. Belki bir gün bu yüzden bir kitap yazmak isterim. Belli konseptteki hikâyelerimi birleştireceğim bir kitap, aklımın köşesinde gezinip duruyor. Bunun oluşması için gereken olgunluk seviyesi ve kendini hazır hissetme ruh hali bir gün kapımı çalacak. Hatta 12 yıl önce tasarladığım ve senaryoya dönüştürmeyi istediğim bir futbol hikâyem bile vardı. Belki onu da bir gün tozlu raflardan indirip açarım. Gidip tabi ki de Serkan Akkoyun gibi acayip en acayip ve en ilginç hikâyeleri bulmak değil bahsettiğim. Hali hazırda olan bir olay, mesela futbolun baronları var onları araştırıp detayları bir gazeteci gibi ortaya dökmek de isterim. Ama bir yandan da 90’ların Milan’ını da anlatmak, şimdi ne yaptıklarını araştırmak ve sizlere bir örgüyle anlatmak da isterim. Çünkü bunu yaparken ben kendim zevk alırım öncelikle. Fikir hep çok fazla ama önemli olan kararlı bir şekilde bu fikirleri işlemek ve somut şeylere dönüştürmek.
Yazılar kimin için sorusuna da kendimce cevaplar ararken fark ettiğiniz üzere kendim için sonucuna nihai olarak ulaştım. Popüler kültüre uyacak işler yapmaya da çalıştım yalan yok ama aldığım keyif gerçekten az oldu. Sonra zaten o yoldan vazgeçtim. Ben bunları gerçekten kendime yazıyorum sanki bir günlük gibi aslında. O yüzden birilerine beğendirilecek bir şeyim, keşfedilme gayem ya da kar amacım da yok. Oyuncu analizinden anlamam, taktikten anlamam ve taraftarlık yapmam. Zaten iş yapan şeylerin hiçbirine yokum ilk günden beri. Ben futbolseverim ama maçlarla yatıp da kalkmam. Kopmayacak kadar takip ederim. Futboldan doğan hikâyeleri okurum, severim ve gücümün yettiği kadar kendim yazıp anlatırım.
Sambacı
ileride bir gün kitaplarınızı okumaktan keyif alırım