“Sambacı’dan 10 Futbol Kitabı Tavsiyesi” yazıma güzel bir ilgi olmuştu. Bunun üzerine bu sene de kendi izlediğim ve gerçekten güzel bulduğum futbol temalı film ve dizilerden bir seçki yapmaya karar verdim. Bu yazıda kurgu film-dizilerin yanı sıra daha çok gerçek hikâyelere dayanan ya da biyografi niteliğinde film-dizileri seçmeye çalıştım. Çok güzel futbol belgeselleri de mevcut ama belki onlara da başka bir “Sambacı’dan” tavsiye yazısında değiniriz. Tavsiyelere kolayca erişebileceğiniz platformları da koydum ancak çağımız dijital bir çağ olduğu için türlü türlü kaynaklardan bu yapımlara ulaşıp izleyebilirsiniz. Umarım bu seçkiden gerek keyifli vakit geçireceğiniz gerek de bir şeyler öğrenebileceğiniz güzel tavsiyeler alabilirsiniz. Sözü fazla uzatmadan 10 tavsiye içeren bu seçkimizi tanıtmaya başlayalım.
Maradona: Blessed Dream / Film / Amazon (2021)
Maradona’nın hayatı, çocukluktan başlayarak tüm önemli evreleri ve bolca flashbacklerle izleyiciye aktarılıyor. Aynı zamanda arka planda da aşırı doz sebebiyle ölümden dönen 40 yaşındaki Maradona’nın dramatik hikâyesi işleniyor. Bu iki paralel hikâye dizinin tüm bölümleri boyunca birbirini kesmeden yavaş yavaş işleniyor. Blessed Dream dizisi, bu şekilde bir anlatım akışına sahip olduğu için aslında kafamızı kaldırdığımızda; bir dünya yıldızının nasıl kendini, vücudunu ve sağlığını harcadığına üzülürken bir yandan da ne kadar saf ve büyüleyici bir yetenek olduğunu bizlere tekrar hatırlatıyor. Oyunculuklar – özellikle dizinin büyük kısmında genç Maradona’yı oynayan Nazareno Casero döktürüyor -, diyalogların orijinal dilinde olması ve karakterlerin gerçek kişilere çok benziyor olması filmi takip etmek için oldukça büyük artılar. Maradona’nın ailesine olan bağlılığına rağmen nasıl kendi çekirdek ailesini kurarken zorlandığını ve belki de hepimizin hayatında parça parça pek çok şeyi bu gerçek hikâyede görmek, bir yandan da büyük bir ders niteliği taşıyor. Eğer sıkı bir Maradona hayranıysanız biraz çarpıcı gerçeklere hazır olun çünkü dizinin senaryosuna Maradona ölmeden önce onay vermiş. Yani dizideki yaşananlar her ne kadar yok artık dedirtse de büyük bir kısmı gerçekleri yansıtıyor.
Ted Lasso / Dizi / Apple TV (2020)
Ted Lasso dizisinin aslında kökeni, tam 20 yıl öncesine dayanıyor. Başrol oyuncuları Jason Sudeikis ve Brendan Hunt’ın yıllar önce beraber komedi yaptıkları dönemlerde; içlerinden Hunt futbola sarıyor ve bu ikili FIFA oynamaya başlıyor. Bu esnada ikisi de Amerikalı olduğu ve orada bambaşka bir spor kültürü olduğu için acaba bir Amerikan Futbolu koçu futbol takımının başına geçse nasıl olur diye aralarında bir fikir ortaya çıkıyor. Bu fikrin kanlı canlı ilk örneği 2013 yılında Premier Lig’in yayın haklarını alan NBC’nin reklamlarında Ted Lasso’nun Tottenham Spurs menajeri rolünde karşımıza çıkmasıyla oluyor. Dizi ise yıllar sonra üzerine baya bir kafa yorularak bu son halini alıyor. Aslında hikâye sadece karakterleri kullanıyor ve Ted Lasso’yu yeni bir orijin hikayesiyle sahneye çıkarıyor. Lasso, kolejde Amerikan futbolu koçuyken bir hype videosuyla ünlü olup Premier Lig’in zayıf ekiplerinden - kurgu bir takım - Richmond FC’nin yolunu tutuyor. Bu kararın arkasında aslında başka şeyler olduğunu görsek herkes için kaçınılmaz bir şey oluyor ve bu polyannacılık abidesi Ted Lasso hepimizin sevgilisi oluyor. Takımdaki karakterler, başkanından malzemecisine kadar o kadar şahsına münhasır ki kim sahne süresi alsa o başrol oluyor ve hayat resmen beş dakikalığına güzelleşiyor. Ted Lasso’nun ne kadar pozitif ve ne kadar umut verici bir karakter olduğunu her bölüm üzerimize üzerimize atıyorlar. Futbol konusu yer yer gölgede kalsa da gerçekten Office, Friends gibi kült bir işe dönüşeceğini düşündüğüm bu yapımı hiç kaçırmadan hemen izleyin derim. Dizinin ödüllere doyamadığını söyleyeyim.
Escape to Victory / Film (1981)
Pele. Sylvester Stallone. Bobby Moore. Osvaldo Ardiles. Michael Caine. Paul van Himst. Bu isimleri yan yana görmek ve dahası harika bir hikâyede hepsini bir arada izlemek ne kadar büyük bir nimet gerçekten yıllar geçtikçe daha da anlıyoruz. 1981 yapımı bu filmde, acıklı bir dönemin içerisinde futbolla hayat bulan bir hikâyeyi izliyoruz. Almanya'daki bir grup savaş esirine, onları kaçıran askerler tarafından bir futbol maçı teklif ediliyor. Ancak tabi ki bu teklifin ucunda şöyle bir anlaşma duruyor: mahkûmlar kazanırsa İsviçre'ye serbest bırakılacaklar ama kaybederlerse idam mangası tarafında kurşuna dizilecekler. İkinci Dünya Savaşı’nı ve savaştan etkilenen insanlar üzerinde bıraktığı etki, bu filmde buram buram hissediliyor. Futbol ve savaş gibi birbirine yakın ama aslında bir o kadar da uzak kavramın iç içe geçtiği filmin her anı ya oyunculuk şöleni ya da futbol şöleni olarak da değerlendirilebilir. Sylvester Stallone’nin canlandırdığı Robert Hatch karakteri özellikle benim favori karakterimdir, onu da belirtmek isterim. Kesinlikle listemizdeki en kült film ve tüm futbolseverlerin muhakkak izlemesi gereken bir başyapıt diyebiliriz.
Mean Machine / Film (2001)
Bu liste bir Amerikan Futbolu filmleri sıralaması olsaydı pek çok sporseverin tartışmasız ilk 5’ine girecek olan “Longest Yard”, kendi janrasında kült bir filme dönüşse de aslında orijinal hali futbol yani Amerikalılar deyişiyle “soccer” üzerine olan Mean Machine’di. Hikâyeyi bilmeyenler için çok da konuyu açığa çıkarmadan bir özet geçelim. Filmimiz katillerin, hırsızların ve çeşitli delilerin kilitli tutulduğu çetin bir İngiliz hapishanesinde geçiyor. Eski İngiltere milli takım kaptanı Danny Meehan, şikeden mahkûm edilip bu korkunç hapishaneye yollanıyor. Ancak hikâyenin geldiği noktada hayat ona ikinci bir şans sunuyor ve Meehan önderliğinde diğer yozlaşmış mahkumlar, belki de hayatlarının en büyük savaşına çıkıyor. Bu savaş, tabi ki de bir futbol maçından başka bir şey olmuyor. Onlara zulüm eden ve hor gören gardiyanlara karşı topyekûn şekilde futbol oynayarak intikam almayı başarmaları gerekiyor. Durum böyle olunca maçın amacı sadece gol atmak ve kazanmak olmuyor tabi ki de. Ne kadar tekme yeseler, kana bulansalar ve hatta yıkılsalar da, yılmaz doğalarını uygun olacak şeyi başarmak; savaşmak için sahaya çıkıyorlar. Ufak bir rolde de olsa Jason Statham hayranları, onu tetikçi rolü dışında farklı bir rolde gördüklerine şaşırabilirler onu da baştan söyleyeyim.
The Damned United / Film (2009)
Nottingham Forest ile hem İngiliz hem de Avrupa futboluna adını altın harflerle yazdırmaya başlamadan hemen öncesinde yani 1974'te Brian Clough, o zamanlar İngiliz futbolunun en başarılı takımlarından biri olan Leeds United'ın menajeri seçiliyor. Leeds'in son 20 yılın en kötü başlangıcını yapmasıyla birlikte ise 44 gün sonra kovuluyor. Aslında bu kovuluşun arkasında oyuncuların güvenini ve sadakatini kazanamaması yatıyor. Hikaye de işte burada Clough’un yerine geldiği başka bir efsane Don Revie ile olan sert çekişmesine taşınıyor. Flashbacklerle Clough'un Revie ile olan sert ilişkisi, 1968'de Revie'nin kendisini küçümsediğini hissettiği bir FA Cup maçına dönmemizle ortaya çıkıyor. Daha önce acımasız rakibi Don Revie tarafından yönetilen ve bir futbol kulübü olarak şimdiye kadarki en başarılı döneminin ardından, Leeds birçok kişi tarafından agresif ve belki de alaycı bir futbol stilini temsil ediyor. Öte yandan ilkeli ve gösterişli olmayı seven Brian Clough, etrafına baktığında adeta Don'un adamları ile dolu bir soyunma odası ve saha görüyor. İşte bu hikâye, Michael Sheen’in mükemmel oyunculuğuyla bu filmde hayat buluyor. Belirtmekte fayda var: Leeds United sonrası takip eden yıllarda Clough, çok büyük başarılar elde ediyor, özellikle Nottingham Forest’i zaferlere taşıyan bir İngiltere futbol tarihinin en büyük menajerlerinden biri olarak tarihe geçiyor.
Pele: Birth of Legend / Film / Amazon Prime (2016)
Dünya futbolunun ilk büyük yıldızı diyebileceğimiz Pele’nin, Sao Paulo sokaklarından 17 yaşında Dünya şampiyonu olmasına kadar uzanan hayatı Birth of Legend filminde başarıyla anlatılıyor. Özellikle çocukluk yıllarında topu olmadığı için portakal sektirdiği, çıplak ayak olmasına rağmen futbolcuları dize getirdiği sahneler, abartı öğeleri eklenerek vurgulansa da filme aslında güzel bir heroik hava da katıyor. Usta oyuncu Vincent D’Onofrio’nun (Marvel evreninde Kingpin’i oynayan abimiz) canlandırdığı Vincent Feola’nın rehberliğinde sokak futbolu becerilerini Brezilya'yı 1958'de Dünya Kupası'na götürmek için kullanan Pele’yi izliyoruz. Aslında Pele’nin hayatını düşündüğümüzde sayısızca hikâye ve farklı farklı başarılar olsa da adından da anlaşılacağı gibi tam olarak efsanenin doğuş hikayesi konu alınıyor. Brezilya sokakları ve stadyum atmosferleri gerçekten çok güzel bir renk tonu ve dönemin havasıyla izleyiciye aktarılıyor. Gerçek Pele’nin de tatlı bir cameo’su olduğunu belirtelim ve tüm Pele hayranlarını bu filmi izlemeye çağıralım.
Green Street Holigans / Film (2005)
Elijah Wood ve Charlie Hunham’ın başrolü paylaştığı bu filmde, West Ham United’ın ateşli genç taraftar grubu ve dönemin holiganizmi güzel bir hikaye içerisinde bizlerle buluşuyor. Amerika’da yaşayan ve holiganizmden bir haber olan Yankee kuzenin Londra seyahatinde bu gençlerle tanışması ve onlara katılması ile olaylar gelişiyor. Nam-ı değer Dockers Derbisi yani West Ham United - Milwall derbisi, hikâyenin tabi ki de ön planında yer alıyor. Bolca kavga, kan, ter ve gözyaşına şahit oluyoruz. Ergenlik döneminde bu filmi izleyip de gaza gelerek kavgaya karışmak istemeyenimiz yoktur diye düşünüyorum. Aman kardeşlerim, film bu! Gerçeği hiç güzel bir şey değil yani siz siz olun sakın kavga etmeyin. Tuttuğunuz takımı holiganlaşmadan da sevmenin ve desteklemenin yolları var. Bu kamu spotundan sonra filmi %90’ınınızın izlediğini bilsem de daha fazla spoiler vermeden izlenmesi gerekenler kült futbol filmleri listenize bu filmi eklemenizi tavsiye ederim. İkincisi de bir aralar piyasaya çıktı ama hapishanede geçen çok da ilki kadar sarmayan bir yapımdı diye hatırlıyorum.
The English Game / Mini Dizi / Netflix (2020)
Futbolun icat ediliş hikâyeleri her yerlerde yazılmış, çizilmiş ve konuşulmuştur. The English Game ise bu hikâyelerden en öne çıkanını bir mini dizi ile Netflix ekranlarına taşıyor. Futbolun, dünyanın en popüler oyununa dönüşürken nasıl bir süreçten geçtiğini bir de bu şekilde izlemenizi öneririm. Çok da spoiler vermeden hikâyeyi özetleyelim; 1897 yılında başlayan hikâyede, federasyonun ilk yıllarında çekişmeli bir FA Kupası mücadelesini anlatıyor. Elit ve üst sınıftan olan kişilerin kurduğu Old Etonians takımı, dönemi domine ederken işçi sınıfının takımı Darwen FC’nin İskoç oyuncular, Fergus Suter ve Jimmy Love’ı takıma katmasıyla rekabet başka bir boyuta taşınıyor. Fiziksel ve “all out attack” mentalitesine sahip rugbyciden bozma Etonians takımına karşı İskoçlar tarafında futbolun ilk yıllarında keşfedilen pas oyununu benimsemeye çalışan Darwen FC’yi izliyoruz. Arka planda aslında bu futbolun oynanış tarzı çatışmasını da hissedebiliyoruz. Kısacası; harika dönem atmosferleri, kostümleri ve mizansenleriyle bu mini dizide o yıllara gitme fırsatı bulacaksınız. Umuyoruz ki başka bir erken dönem futbol hikâyesini konu edinerek ikinci sezonu da Netflix’e gelir.
Ultras / Film / Netflix (2020)
En tutkulu taraftar mevzusu bitmek bilmeyen bir tartışma konusudur. Ancak şu kesindir ki en büyük müdür bilmeyiz ama İtalyan taraftarlar çok tutku konusunda çok büyüktür. Hele bir de hikâye, hayatın zaten zor olduğu Napoli’de geçiyorsa Ultras hikâyesi gerçekten bir tutku hikâyesidir. Neredeyse elli yaşında olan Sandro, tüm hayatını stadyumda Napoli’nin taraftar grubu olan Apache'nin lideri olarak geçirmiştir. Tabi bu yıllar şiddet, çatışmalar, tutkular ve hatalarla geçmiştir. Stadyuma girmesi yasaklanmış ve artık bir holigan olarak kariyerinin sonuna gelmiştir. Bu noktadan sonra ilk kez normal bir yaşama, bir ilişkiye, hatta belki bir aileye ihtiyaç duyduğunun farkına varır. Tam da bu sırada yakın zamanda Apache üyesi abisini kaybeden Angelo ve kendi gibi hayatın kaybedenlerinden Terry ile tanışmasıyla hikâyemiz derinleşmeye başlar. Kaderden ne olursa olsun kaçılamaz mı, bu hikâyede buna cevap bulabilirsiniz. Orijinal dilinde olması, tribün olaylarının ve Napoli atmosferinin gerçekliği, filmi diğer öne çıkaran özellikler olarak sıralanabilir.
Baggio: The Divine Ponytail / Film / Netflix (2021)
Roberto Baggio’nun 1980’ler ve 1990’lar çocukları için ne kadar hayran duyulan bir oyuncu olduğunu bilmeyen yoktur. İşte Baggio’nun basamakları yükselmeye çalışan bir futbolcudan idollüğe dönüşen futbolunu, tarzını ve herkesin aşina olduğu o hazin sonu tüm çarpıcılığıyla izliyoruz. Özellikle gençlik yıllarında ailesiyle yaşantısı ve hocalarıyla olan ilişkileri detaylıca işleniyor. İlerleyen yıllardaki Baggio’nun yansıtılışı ise daha boğuk ve üzücü bir şekilde ekrandan bizlere geçiyor. Yaşadığı sakatlıklar ve girdiği bunalımlar kesinlikle izleyenleri etkiliyor. Baggio’yu bir futbolcu olarak gördüğümüz bölümler kısıtlı aslında Baggio’yu bizim gibi bir insan olarak izliyoruz bu filmde. Sinematografisine diyecek bir şeyim yok - uzmanı olmadığım için - ama genel olarak edit ve sahne geçişlerinin çok başarılı bulunmadığını okudum. Ama özetle kendimizden de bir şeyler bulabileceğimiz filmde işçi sınıfından gelen bir aileye mensup bir çocuğun muhtemelen İtalya'nın en sevilen futbolcusu olma yolculuğunu şahit oluyoruz.
Sambacı
Comments