top of page
  • Yazarın fotoğrafıSambacı

Babalar ve Oğullar #2 – Afrikalı Futbol Aileleri

Afrikalı futbol aileleri başarılarını diğer kuşaklara aktarmış ikonik isimlerin hikâyelerini barındırıyor. Kıtanın tarihi boyunca yaşadığı sıkıntıların günümüzdeki kaçış noktalarından biri olan futbol sadece saha içinde değil saha dışında da bu efsane Afrikalı yıldızları değerli kılıyor. Dünya çapında ses getirdiklerinde belki de ülkelerindeki milyonların sesi oldular. Bu futbolcuların gösterdiği parlak yol hem uluslara ışık oldu hem de kendi çocukları için yazılacak yeni hikâyeler ortaya koydu. Babalarının yaptıklarının üstüne koyarak aile miraslarını bir sonraki seviyeye taşımak isteyen evlatları ele alıyoruz bu yazıda.



Afrika Futbolunun Evrimi


Afrika kıtası coğrafi dezavantajlarına rağmen barındırdığı kültür ve bu kültürün yoğurduğu insanlarla pek çok konuda olduğu gibi futbolda da herkes kadar etkindir.

Afrika kıtası insanlığın doğuşunun başladığı yer olarak tasvir edilen orjinal adıyla Alkebulan olarak anılan en eski kıtadır. İsminin kökeniyle ilgili pek çok kabile hikâyesinin olmasının yanı sıra Latince soğuk anlamına gelen –phrike’ye olumsuz eki gelerek “Aphrike” yani soğuk olmayan şeklinde isimlendirildiği de düşünülmektedir. Hatta yine Latince ’de toz anlamına gelen “Afar” kelimesinden türemiş olduğu da düşünülmektedir.



Afrika kıtası insanlara ev sahipliği yapmaya başladığından beri coğrafik olarak bazı handikaplarla çevriliydi. Kuzeydoğusundaki Nil Nehri, Mısır’daki medeniyet seviyesini geliştirirken iç kesimler çöl iklimin etkisinde kuraklaşarak daha içe kapalı ve yoksul bir yaşam biçimi benimsediler. Kabileler ve imparatorluklar varlıklarını bu zorlu koşullarda sürdürse de pek çok farklı kaynağıyla kısa sürede Avrupalı gelişmiş toplulukların dikkatini çektiler. Buradan sonrasının tarih olduğunu zaten hepimiz biliyoruz: Sömürgecilik ve kolonileşme ile neyi var neyi yoksa sömürülen Afrikalılar günümüzde bile ne yazık ki bunun etkilerini hissederek yaşamak durumda kalıyor.


Böyle bir ortamda tabi ki de sömürmenin yarattığı ilişkiler sonucunda belli kültürel ve sosyal aktarımlar da gerçekleşmiş oldu. Bunlardan biri de yazımızın ana konusu olacak futboldu. 19.yy’da Avrupalılarca kıtaya tanıtılan futbol, 1890’ların sonunda özellikle Mısır ve Güney Afrika’da kurulan kulüplerle biraz daha profesyonel bir boyut kazandı. 1957’de Afrika Futbol Federasyonu (Confederation of African Football – CAF)’nun kurulmasıyla birlikte de çok daha ciddi düzeyde organizasyonlar başladı.



Afrika kıtası 1934’teki ikinci Dünya Kupası’ndan beri bu en büyük uluslararası turnuvaya en az 1 takım gönderiyordu. 1990 yılına kadar turnuvada çok ileriye gidemeyen katılımcılarla temsil edildiler. Roger Milla’nın bazı futbol normlarını yerle bir ettiği 1990 İtalya Dünya Kupası’nda Kamerun’un Çeyrek Final yapması büyük ses getirdi. Sonrasında 1998’de Nijerya ve 2002’de Senegal’le aldıkları başarılı sonuçlar kıtada futbol adına önemli bir coşku yarattı. 2010 yılında Gana’nın peri masalı ise az daha Yarı Final’e kalan ilk Afrika ülkesi olmayla sonlanacaktı. Hepimizin hatırlayacağı o anda; Luis Suarez’in kaleci gibi top çizgiden elle çıkarması sonucu kazanılan penaltıyı Asamoah Gyan üst direğe vurunca tüm hayaller suya düştü.



Bunların yanı sıra tarih boyunca çok önemli futbolcular Afrika kıtasından tüm dünyaya yeteneklerini gösterip dünya çapında yıldız oldu. Bu bireysel yeteneklerin görülmesi ve gelişmiş gen havuzunun potansiyeli Avrupalı kulüplerin kıtadaki futbol yatırımlarını artırdı. Ajax, Chelsea, Nordsjaelland ve Anderlecht gibi takımlar gerek altyapı partnerlikleri gerekse takım işbirlikleriyle kıtada parlama potansiyeli olan gençleri günümüzde de devam edecek şekilde Avrupa’ya getiriyorlar.



Tabi bu futbol atmosferinin tavan yapmasında çok önemli rolü olan bazı sembol isimler vardı. Liberyalı efsane futbolcu George Weah, ülkesinden çıkıp önce Fildişi Sahilleri sonra da Kamerun’da kendini gösterdi. Oradan doğal bir rota olarak Fransa’ya gitti ve Avrupa’da da rüştünü ispatladı. Milan’a transfer olduğunda ise günümüzde halen büyük bir efsane olmasını sağlayacak o başarıyı kazandı: Tarihin ilk ve tek Ballon d’Or kazanan Afrikalı oyuncusu oldu. Bundan önce kıtadaki kıstas olan 1992 öncesi France Football tarafından verilen sonrasında ise CAF’e bağlı olarak verilen Yılın Afrikalı Futbolcusu ödülü bir nevi ana kıtanın Ballon d’Or’u olarak nitelendirilirdi. Yakın tarihte ise George Weah’ın açtığı yoldan Samuel Eto’o, Yaya Toure, Didier Drogba, Sadio Mane ve Mohamed Salah gibi dünya yıldızları yürüyerek bu seviyeye oldukça yaklaştı.



Böyle örnekler ve başarı hikâyeleri artıkça Afrikalı gençlerin futbol hayalleri daha heyecanlı ve somut bir hale gelmeye başladı. Artık dünyanın her yerinde farklı kıtalardan binlerce oyuncunun oynadığı oldukça enternasyonal bir futbol ekosisteminin içindeyiz. Bugünkü yazımızın konusu da bu ortamda efsane futbolcuların ayak izlerini takip etmeye çalışan oğulları ve beraber geçirdikleri futbol serüveni olacak.



Babanın İzinden Ulusal Kahramanlığa



Abedi Pele ne kadar Gana efsanesiyse oğulları Andre ve Jordan da yakın tarihte ülkelerini Avrupa'da gururla temsil eden üst seviyede milli futbolcular oldular.

Abedi “Pele” Ayew lakabından da anlaşılacağı üzere 1990’ların en etkileyici Afrikalı oyuncularından biriydi. Gana’nın başkenti Akra’daki Kibi kasabasında doğdu. Futbol oynamaya çok küçük yaşlarda Afrika’nın tozlu sokaklarında başladı. Henüz liseye başladığında inanılmaz futbol yeteneği yüzünden herkes ona “Pele” diye seslenmeye başlamıştı.



Afrika’daki kariyerini aşma zamanı geldiğinde rota Fransa’ydı. 1987’de Marsilya’yla anlaştığında kariyerindeki en büyük sıçramayı yaptı. Önce Jean-Pierre Papin’le sonraki yıllarda da Didier Deschamps ve Rudi Voller’le yakaladığı uyum, Marsilya’yı dönemin en korkulan hücum takımı yaptı. Orada geçirdiği 7 yılda dört lig şampiyonluğu ve iki Şampiyonlar Ligi finali yaşadı. 1993’te Münih’te oynanan finalde Milan karşısında oynadığı etkileyici oyuna bir de kornerden yaptığı maçın tek golünün asistini ekledi. Maçın adamı seçilirken bu kupayı kazanan ilk Fransız takımının kilit oyuncusu olarak tarihe geçti.



Fransa yıllarında tüm dünya futboluna adından söz ettirmişti. Aynı zamanda 1989’da Andre ve 1991’de Jordan adını koydukları oğulları da Fransa’da dünyaya gelmişti. İlk eşinden olan oğlu İbrahim ise Gana’da yaşıyordu. Çocuklarının gelişim çağında halen aktif futbol hayatının önemli bir noktasındaydı. Lyon, Torino ve 1860 Münih formalarını da giyerek Avrupa’daki futbol hayatını noktaladı. Birleşik Arap Emirlikleri takımı Al-Ain’de futbol kariyerini bitirdiğinde küçük oğlu Jordan Lyon’da, ortanca oğlu Andre ve büyük oğlu İbrahim ise Gana’da altyapı futboluna başlamıştı.



İlerleyen yıllarda Andre Ayew, babasının efsanesi olduğu Marsilya ile ilk profesyonel sözleşmesini imzaladı. Kısa sürede potansiyelinin farkına varıldı ve pişmesi için gittiği Lorient ve Arles-Avignon’da önemli roller üstlendi. Döndüğünde babasının eski takım arkadaşı olan teknik direktör Didier Deschamps tarafından yavaş yavaş ilk 11’e monte edildi. O dönemde kazanılan iki adet Coupe de France ve bir adet Süper Kupa şampiyonluğunda büyük emeği oldu. Bu sıçramadan sonra Premier Lig’in yolunu tuttu.



Bu esnada Jordan Ayew ise altyapısında da oynadığı Marsilya’yla ilk resmi maçına abisinden 2 yıl sonra çıktı. 2015 yılında Lorient’le parladığı sezon sonu abisi gibi o da aynı sezon Premier Lig’e doğru yol aldı. Andre ilk sezonunda Swansea formasıyla 12 gol atarak dikkatleri üzerine çekti. Jordan Ayew ise skor katkısı anlamında tutuk başlamış ve Aston Villa'dan yollanması gündeme gelmişti. 2018 yılı geldiğinde iki kardeş ufak maceralarının sonunda Swansea formasıyla Marsilya’dan sonra ilk kez bir araya geldi.



Ayew ailesinin esas mirası ise Gana Milli Takımı’na olan katkıları oldu. Abedi Pele Gana’nın ilk yükseliş dönemi diyebileceğimiz jenerasyonun önemli bir parçasıydı. 73 kez milli formayı giyerken özellikle çalımları ve paslarıyla “Pele” lakabını ne kadar hak ettiğini defalarca gösterdi. Tam üç kez Yılın Afrikalı Futbolcusu seçildi. Ailenin büyük çocuğu Andre, alt yaş gruplarında Fransa forması giymişti ama gönlünde babasının mirasını taşımak için Gana’yı seçmek yatıyordu. 2007’de henüz 18 yaşındayken ilk milli maçına çıktı. 2009’da U20 Afrika Şampiyonası’nda genç takımının kaptanı olarak yeni bir sorumluluk aldı. Kariyeri boyunca 2010 Dünya Kupası’nda en büyük kardeşi İbrahim, 2014 Dünya Kupası’nda ise küçük kardeşi Jordan’la beraber görev aldı. Toplamda görev aldığı 91 maçta 19 gole imza attı. İbrahim Ayew’in futbol kariyeri ve milli takım serüveni görece daha sönük geçti. Yine de Gana ve Malta liglerinde birer lig şampiyonluğu sevinci yaşadı. Jordan’a geldiğimizde ise 2010’da ilk kez milli formayı giydi. Oynadığı 64 maçta attığı 18 golle abisi Andre’yi neredeyse yakaladı.



Şuan Championship’te Swansea forması giymeye devam eden Andre, Premier Lig’de Crystal Palace ile gollerini atan Jordan ve Gana'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından Abedi Pele milli takım formasını en çok giyen 10 futbolcu arasına ailecek girdiler. Aynı şekilde atılan gollere baktığımızda da üç aile ferdinin de ilk 10’da yer aldığını görüyoruz. Oğullar babalarının seviyesine henüz çıkamasa da hem Gana hem de Ayew aile mirası için önemli izler bıraktılar.



Afrika Kökenli Avrupa Yıldızları



Aile kütükleri Afrika'nın derinliklerine dayansa da bazı oğullar gerek şartlar gerekse doğal bir tercih olarak Avrupa'da doğup parladıkları ülkeleri temsil etmeyi seçti.

Ayew ailesinden sonra farklı bir Afrikalı futbol ailesi örneğiyle devam ediyoruz. Romelu Lukaku’nun adım adım Belçika efsanesi oluşunu ve kardeşi Jordan Lukaku’nun da Avrupa’nın üst düzey liglerinde oynayışını hepimiz biliyoruz. Ancak bu iki kardeşin daha eskilere babalarının doğduğu günlere dayanan farklı bir kökenleri bulunuyor. Baba Roger Lukaku 1967’de o dönem Zaire olarak anılan –günümüzde Demokratik Kongo Cumhuriyeti- Afrika ülkesinde doğdu. Kariyerine doğduğu ülkede başlasa da ardından maddi yetersizliklerle bu kolonileşmiş ülkeden göç etmek zorunda kaldılar. Roger göç ettikleri Belçika'da ikinci ligde top koşturmaya başladı. Antwerp’te birer yıl arayla Romelu ve Jordan isimli iki oğlu dünyaya geldi.



Roger 1994 ve 1996’da Afrika Kupası’nda Çeyrek Final oynayarak yakın tarihteki en büyük başarılarını yaşayan Zaire takımında kısa bir sürede olsa hücum oyuncusu olarak görev aldı. Futbolunun son yıllarında İlhan Cavcav tarafından üç diğer Zaireli oyuncuyla Gençlerbirliği’ne geldi. Yanında tabi ki de 4 yaşındaki Romelu ve 3 yaşındaki Jordan da vardı. Keyifli geçen bir sezonun ardından Belçika’ya döndüler. Futbolu bırakması ile aileyi zor günler bekliyordu. Futbol hayatının büyük kısmının geçtiği Belçika vatandaşlığını almış olsa da orta seviye bir futbolcunun emekli olduktan sonra para kazanması çok kolay değildi. Futbolu gerçekten geçinmek ve çocuklarına bakmak için oynuyordu.



Bu noktada zorluklar içerisinde Romelu ve Jordan’ın çocukluktan beri tutkusu olan futbola devam etmeleri için elinden geleni yaptı. Aralarında çok yaş farkı olmadığı için beraber aynı altyapılara her gün babaları onları bıraktı. Wintam, Lierse derken kendilerini olağanüstü fiziksel kapasiteleri ve futbol yetenekleriyle Anderlecht’in altyapısında buldular. Roger o dönem çocuklarının bu kadar küçük yaşta olduklarına kimsenin inanmadığı söylüyordu. Özellikle Romelu yaşıtlarının iki katı bir boyla altyapı maçlarını kasıp kavuruyordu. 68 maçta attığı 121 golle inanılması güç bir istatistiği başarmıştı. Profesyonel anlaşmayı yaptığında da çok fazla beklemeden henüz 16 yaşında ilk resmi maçını oynadı. Üst düzey futbola da çok çabuk adapte olmuştu. O yaşında kendinden yaşça çok büyük ve tecrübeli oyunculara diş geçirebiliyordu. 131 maçta attığı 93 golle futbolun en büyük potansiyelli gençlerinin arasına adını hızlıca yazdırdı.



Jordan’ın ise işi o kadar kolay olmamıştı. Daha fazla şans bulmak için Ooestende ekibine transfer olup burada yıldızını parlattı. Bu esnada büyük abi Chelsea, WBA, Everton derken bir hayal kırıklığı olmaya doğru gidiyordu ki tekrardan kariyeri yükselişe geçti ve Inter'de günümüzün en tehlikeli santrforlarından biri oldu. Jordan da Lazio’ya transfer olarak kalburüstü futbolda kendini kanıtlamaya çalıştı ve sonunda doğduğu şehir Antwerp’e döndü.


Edit: Inter'de 2021 sezonunu muazzam bir şekilde tamamlayan Romelu Lukaku 115 M Euro karşılığında yeniden adanın Chelsea'nin yolunu tuttu.



İkisi de milli takım tercihlerini babalarının doğduğu değil kendi doydukları yerden yana kullandı. Lukaku aile mirasını Belçika forması altına taşıdılar. Jordan 8 kez milli formayı giyerken Lukaku 91 maçta attığı 59 golle açık ara Belçika Milli Takımı’nın en çok gol atan oyuncusu oldu.



Buradaki “Lukaku”ların hikâyesine baktığımızda yokluktan bir kaçış olarak futbola tutunsalar da günün sonunda Kongo köklerinden aldıkları özelliklerin de yardımıyla bu aile adını Belçika’nın zirvesine çıkardıklarını gördük.


Buna farklı bir diğer örnek de Souleyman Sane ve oğlu Leroy Sane’dir. Baba Sane Senegal’de bir diplomatın oğlu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta köklerinden ayrılıp Fransa’nın yolunu tuttular. Tüm baskılara rağmen futbolcu olma tutkusunun peşinden gitti. Askere çağrıldığında bazı evrak karmaşalarından dolayı Almanya’ya göreve gönderildi. Burada amatör olarak oynamaya başladı ve kariyerini değiştiren adımı burada attı. Bundesliga'nın yetenek avcıları tarafından izlendiğinde çok hızlı ve yetenekli olduğu anlaşılan Sane sırasıyla Nürnberg, Freiburg ve Wattenscheid formalarını giyerek Bundesliga’da forma giyen ilk Afrikalı oyunculardan oldu. Sane taraftarlar tarafından da çok seviliyordu ve hayat arkadaşı olarak Almanya’nın en büyük jimnastikçilerinden biri olan Regina Weber ile evlendi. Bu iki büyük yeteneğin gen havuzunun ürünü olarak da Schalke, Manchester City ve Bayern Münih’ten tanıdığımız Leroy Sane ortaya çıktı.



Souleyman Sane doğduğu ülke olan Senegal de oynadığı 21 maçta attığı 11 golle kısa sürede en akılda kalan isimlerinden oldu. Oğlu Leroy ise tıpkı ikinci nesil Lukakular gibi babasının köklerini değil doğduğu Almanya’yı seçti. Henüz 25 yaşında olmasına rağmen babasını pek çok yönden geçerek kendinden söz ettirdi. Babasının Afrikalı genlerinden aldığı hızlanma ve çabukluk gibi özellikleri öne çıkmasında büyük etkiye sahip oldu.




İşi En Zor Olan Oğullar



Bazı yıldızlar şöhretlerini kıtanın oldukça ötesine tam anlamıyla tüm dünyaya yaymıştır. Futbol ötesi konumları ve başardıklarıyla futbolcu olmaya çalışan oğullarının işi oldukça zordur.

Son olarak da yakın tarihe belki de en büyük damgayı vuran Afrika’nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcuları olan üç isim ve onların futbol basamaklarını yeni yeni tırmanan oğullarından bahsedeceğiz. Bu isimlerden ilki ülkemizde de izleme şansı bulduğumuz Didier Drogba. Fildişi Sahilleri’nden çıkıp önce Fransa’yı fethetti ardından da dünyayı İngiltere’de Chelsea ile kasıp kavurdu. Kazandığı dört Premier Lig şampiyonluğu ve bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğundan öte her maç hangi takıma karşı olursa olsun ortaya koyduğu dominant ve yırtıcı futbol anlayışıyla bu prototipte görülen en önemli forvet oyuncusuydu. Futbolculuğunun yanı sıra sosyal ve politik sorunlara gösterdiği duyarlı tavrı çok değerliydi. Özellikle ülkesindeki iç savaşın sonlandırılmasında oynadığı önemli rol yadsınamazdı.



Drogba’nın 2000 doğumlu oğlu Isaac de geçtiğimiz yıllarda futbol sahnesine çıktı. Chelsea akademisinden babasının da bir dönem oynadığı Guingamp’a giden Isaac forma şansı bulamayarak serbest bırakıldı. Bu sezon ise kariyerini tekrardan yükselişe geçirmek için en dipten İtalya Serie D’den başlamaya karar verdi. Babası gibi parlak bir başlangıç yapamasa da sonuçta soyadının bile potansiyeline yatırım yapmak isteyen daha üst seviye takımlarla ilerleyen yıllarda devam edecektir.



Bu isimlerden ikincisi ise son dönemini yine ülkemizde top koşturarak geçiren Samuel Eto’o. Barcelona, Inter ve Chelsea ile yaptıkları arasında özellikle kazandığı üç Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu onun ne kadar yüksek kalibre bir futbolcu olduğunu gösteriyor. Gittiği her takımda verdiği efor ve attığı gollerle kalitesini herkese gösterdi. George Weah’ten sonra Ballon d’Or kazanmaya en çok yaklaşan Afrikalı oyuncu oldu. Yılın Afrikalı Futbolcusu ödülünü ise üçü üst üste olmak üzere toplam dört kere ile en çok kazanan oyuncu oldu. Tıpkı Drogba gibi o da sosyal konularda özellikle ırkçılık konusunda sesini yükselterek farkındalığı artırdı ve her zaman karşısında duran bir figür oldu.



Etienne Eto’o ise yeni nesil olarak babasının izinden gitme umuduyla Mallorca altyapısında futbola başladı. Şuan hala 18 yaşında ve profesyonel kulüp maçına çıkmak için Real Oviedo genç takımında şans bekliyor. Bu esnada ise çoktan Kamerun kökleri için milli takımda oynamaya başladı. U20 Afrika Şampiyonası’nda Mozambik karşısında sonradan oyuna girdiği maçta köşeden harika bir frikik golü atarak Eto’o genlerinden gelen şut gücünü ve tekniğini herkese göstermiş oldu.



Afrika futbolu konusunda önemli bir çıta olan George Weah’in de Timothy adında bir oğlu bulunuyor. Weah, Liberya Devlet Başkanı olacak kadar büyük bir figürdü ancak oğlu Amerika’da büyümüş ve futbola orada başlamıştı. Alt yaş grubu milli takım tercihini Amerika Birleşik Devletleri’nden yana kullandı. Ardından Fransa’ya PSG genç takımını bir parçası olmaya geldi. Bu süreçte ilk profesyonel maçlarını oynayıp Ligue 1’de iki adet de gol atmayı başardı. Potansiyelinin farkına varıldığında ise Luis Campos’un projesi ile ilerleyen Lille tarafından 10 milyon Euro’ya transfer edildi. Henüz rotasyonun bir parçası olmaktan kurtulamadı ama Weah soyadı ona bahşettiği yeteneklerin yanı sıra büyük de bir baskı veriyor olsa gerek.



Bu şekilde farklı hikâyelerdeki Afrikalı futbol figürleri ve oğulları ile olan bağlantılarını inceledik. Başarı bazı şeyleri kolaylaştırabilirken bazı şeylerde de yarattığı baskıyla çöküşe götürebiliyor. Çoğu henüz kariyerinin başında olan bu futbolcu çocukları hem potansiyellerini açığa çıkarmak hem de miras olan köklerinin onları aşağı çekmesini engellemek için uğraşıyorlar. Bazıları için zor bazıları içinse doğal kararlar vererek babalarının ülkeleri yani kökleri için mücadele etmek yerine kendi tarihlerini yazmaya çalışanlar oluyor. Bu da zaten belli ölçüde zor olan bu duruma daha fazla diken katan geçmiş-gelecek dilemmaları yaratıyor. Bunlar süregelirken Afrika her geçen gün futbol dünyasına yeni yetenekler yetiştirmeye devam ediyor.



Sambacı

Comments


bottom of page