top of page
  • Yazarın fotoğrafıSambacı

Bir Şehir, İki Hikaye #1 - Derby de Lisboa

"Bir Şehir, İki Hikâye" yazı dizisinde; aynı şehirde geçen efsanevi rekabetleri, amansız derbileri ve çok daha fazlasını anlatacağım. Şehrin dokusunun futbola olan yansımalarına, derbilerin ve takımların tarih içindeki gelişimlerine yer vereceğim. Hikâye tadında geçecek olan ilk yazımızın konusu ışıltılı Lizbon kentinin iki önemli takımı SL Benfica ve Sporting CP arasındaki 114 yıldır süren "Derby de Lisboa" olacak.



Yedi Tepe Üzerine Kurulu Işık Şehri Lizbon


Lizbon zengin ve çeşitli bir tarih, hareketli bir şehir hayatı ve yıl boyunca muhteşem bir iklim sunan ışıltılı bir şehirdir.

Başkent Lizbon, günümüzde sarı tramvayları, Belem Kulesi, Alfama Bölgesi, Cascais sahilleri ve diğer doğal güzellikleriyle Batı Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir. Tıpkı İstanbul gibi tepeler üzerine ve su kenarına kurulu bir şehirdir. Güneşli gün sayısının yılda ortalama 220 gün olması nedeniyle “Işık Şehri” olarak da anılır.


Konumu sebebiyle aynı zamanda önemli bir liman şehri de olan Lizbon, ülkenin hem en ışıltılı hem de en tarihi şehridir. Tarih boyunca Julius Sezar’dan, Emevilere, İngilizlerden Napolyon’a kadar pek çok farklı hükümdarlığın kesiştiği bir bölge olmuştur. Bu medeniyetlerin izleri şehrin farklı bölgelerinden hala etkisini hissettirmektedir.


Ünlü denizci Vasco da Gama, Hindistan’a giden ilk Avrupalı olduğu ünlü keşfine bu şehirden yola çıkarak başlar. Nobel Ödüllü yazar Jose Saramago da Lizbon’da doğar ve yaşar. Ünlü Harry Potter serisinin yazarı J.K. Rowling de kitabının esin kaynağını Lizbon’dan aldığını söyler.


Harry Potter kitaplarına ilham olan Livrario Lello

“Lizbon” isminin kökeninin Fenikeliler döneminde “alis ubbo” yani keyifli küçük liman anlamına gelen kelimeden türediği yaygın bir kanıdır. Bir diğer inanılan mit ise şehrin ilk kurucusu Odysseus’dan dolayı Olisipo (Ulyssipo) olarak günümüze kadar Lizbon olarak geldiğidir.


Tagus Nehrinin iki yakaya ayırdığı bu şehri bir araya getiren 25 Nisan Köprüsü, görünüşüyle San Francisco’daki Golden Bridge (yapan şirketler aynı) ve ülkemizdeki boğaz köprülerini andırır. 25 Nisan’in önemi ise 50 yıla yakın bir süre boyunca ülkeyi zalimce yöneten diktatör Salazar’dan şehrin kurtulduğu gün olmasıdır.



Lizbon’un hatta belki de Portekiz’in en sembolik yemeği, Lizbon şehir merkezine çok yakın olan Belem’de ortaya çıkmıştır. Tarifinin sadece 3 kişi tarafından bilindiği iddia edilen bu tatlının adı Pastel de Belem’dir. Milföy çanağı içerisinde sıcak muhallebi şeklinde servis edilen bu harika pastane ürünü, orijinal yeri dışında Pastel de Nata olarak satılmaktadır. Muhtemelen orijinal tarifi 18.yy’dan beri saklayanlar diğer denemeleri taklitçi olarak görmektedirler.



Okyanus kıyısında olmasının hakkını veren muhteşem bir deniz ürünleri mutfağı da vardır. Morina balığından yapılan Bacalhau ve sardalya ile yapılan Sardinhes yemekleri bunlar içerisinde en meşhurlarıdır. Bunun yanı sıra yengeç, ıstakoz ve istiridye de Lizbon mutfağının önemli bir bölümünü oluşturur. Lizbon’un merkezinde bulunan Ramiro isimli restoran bu alanda dünyaca ünlüdür.


Portekizliler özellikle yabancılara karşı olan sıcakkanlı tutumları, heyecanlı ve hararetli yapıları ile Akdeniz insanlarına oldukça benzemektedir. Futbola olan koşulsuz tutkuları da tıpkı bizim gibidir. Ülkenin üç büyük futbol takımında (Porto, Benfica ve Sporting) ikisi başkent Lizbon şehrinin takımlarıdır. Şehrin her yanında halı sahaları ve her yaştan insanın futbol oynadığını görmek oldukça sıradandır. Küçük yaşlardan itibaren futbol oynamaya ve futbol eğitimine çok önem verilir. Futbol okulları ve akademileri oldukça rekabetçi bir ortamda faaliyet göstererek günümüz Portekiz futboluna adeta ayna tutar.


Maç günleri şehirde adeta hayat durur. Stadyumlar ve çevresinde adeta bir panayır havası oluşur. Benfica ve Sporting takımları şehirde bölge olarak ayrışmazlar ama genel kanı Benfica taraftarının şehir merkezlerinde daha baskın olduğu, Sporting taraftarının ise daha çok banliyö kısımlarında yoğunlaştığı yönündedir. Gelelim yazımızın baş kahramanı olan bu iki takımın detaylı tarihlerine.



“As Aguias” ve Futbol Mirası



As Aguias yani Kartallar; Benfica kulübünün maddi ve manevi mirası, bugünkü kimliğinin oluşmasında ve korunmasında önemli bir yere sahiptir. Her maç öncesi Victoria isimli gerçek bir kartal kulübün renkleri olan kırmızı ve beyaz kurdeleler taşıyarak stadın içerisinde taraftarı selamlar.

1904’te aralarında ilk kulüp efsanesi Cosme Damiao’nun da bulunduğu bir grup gencin Tagus Nehir’i kenarındaki bir eczanenin arka bahçesinde futbol oynayarak başlattığı oluşum, farklı spor branşlarından kulüplerle de birleşerek 1908’de Sport Lisboa e Benfica (günümüzdeki SLB kısaltması) adını alır. Mottosu “E plaribus unum” – çoktan oluşmuş tek birlik- , maskotu kartal olan ve kırmızı renkli amblem ile özdeşleşen halini de bu birleşmeyle alır. Kuruluşundan sonra kulübün büyümesindeki en önemli role sahip Benfiquista yani Benfica destekçilerini de hiçbir zaman unutmazlar. Takımın şu anki eşsiz stadı “Estadio de Luz” (Işık Stadyumu) ‘un 1954 yılında yapılan ilk halinde taraftarların bağışlarının katkısı oldukça büyük olur. Bu sebeple her zaman taraftarın kulübü algısını taşırlar. 2003 yılında modernize edilerek yeniden inşa edilen Estadio de Luz, günümüzde halen Avrupa’nın en etkileyici stadyumlarından biridir.



Portekiz, Avrupa’nın önemli futbolcu yetiştiren ülkelerinden birisidir. Bunda coğrafi olarak Güney Amerika - Afrika ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmesi de etkili olur. Futbol altyapılarında pek çok farklı kökenden genç çocuk profesyonel olma hayaliyle eğitim görür. Benfica Futbol Akademisi de bu eğitim kurumlarından en önemlisidir. 2006’da açılan yeni futbol tesisiyle genç oyunculara büyük bir yatırım yapılır. Hem ülke genelinde yapılan gözlemcilik faaliyetleri hem de verilen teknolojik ve detaylı futbol eğitimi sayesinde son yıllarda Benfica Futbol Akademisi mezunları kulübe 800 milyon dolar kazandırır. Yıllar içerisinde Benfica altyapısından yetişmiş ve dünya futboluna mal olmuş pek çok yıldız bulunmaktadır;


Rui Costa, Maniche, Ederson, Joao Cancelo, Bernardo Silva, Ruben Dias, Victor Lindelof, Renato Sanches, Gedson Fernandes, Joao Felix



Benfica kulübü şuan tartışmasız Portekiz’in en başarılı kulübü unvanını taşımaktadır. Bunda hem yerel liglerdeki şampiyonluk rekorunu elinde tutması hem de Portekiz’i Avrupa’da uzun yıllardır başarıyla temsil etmesi yatmaktadır. 37 Lig Şampiyonluğu ve 26 Portekiz Kupası Şampiyonluğu’nun yanı sıra kulübün en büyük efsanesi Eusebio dönemine ait 2 adet Avrupa Şampiyonluğu bulunmaktadır. Kulübün en görkemli yılları 1960’larda Eusebio’nun gelişiyle başlar ve 1970’ler boyunca da sürer. Bu dönemde kazanılan namağlup şampiyonluk ise günümüzde halen kırılamamış bir rekor olarak kayıtlarda geçmektedir. 1980’lerin ve 1990’ların başında iki farklı dönemde takımın başına geçen dünyaca ünlü İsveçli teknik adam Sven-Goran Eriksson ile tekrardan Avrupa kupalarında iddialı hale gelen Benfica, o dönemde iki adet Şampiyonlar Ligi Finali, bir adet de UEFA Kupası Finali’ne çıkar ancak kaybeder.


2010’larda tekrardan yükselişe geçen Kartallar, son 10 sezonun 5’inde şampiyonluk ipini göğüslerken, kalan 5’inde de ikincilikle yetinir. Kulübün son dönemlerine damga vuran Jorge Jesus, 2015’te sansasyonel bir şekilde Sporting’e geçtikten sonra ikinci Benfica dönemini yaşamak için bu sezon geri gelir. Şimdiye kadar şampiyonluk yarışının oldukça gerisinde kaldılar ve 51 puanla 3. Sırada bulunuyorlar. Hüsran dolu bir sezona rağmen kadroda Alex Grimaldo, Rafa, Nicolas Otamendi, Everton, Darwin Nunez ve Seferovic gibi önemli yıldızlar bulunmaktadır.


“Leões” ve Madalyonun Diğer Yüzü



Yeşil-beyazlı (Verde e Broncos) Aslanlar, kaderi tersine çevirme kavgasına uzun yıllardır tutunarak bugünkü halini alır. Köklü ve soylu tarihlerini de unutmadan taraftarlarına layık olmak için bitmek bilmeyen bir mücadele sürdürürler.

Sporting CP’nin kuruluş hikâyesi ise 1902 yıllarına dayanmaktadır. Bir grup varlıklı gencin Lizbon’un soylu Campo Grande bölgesinde futbol ve sosyal etkinlikleri bir araya getirdiği bir şehir kulübü olarak ortaya çıkar. Ardından yaşanan fikir ayrılıkları sonucunda Jose Alvalade isimli vikontun torunu ve arkadaşlarına yaptığı maddi destekle 1906’da bugünkü Sporting Clube de Portugal adını alarak tekrardan kurulur. Takım antrenmanlarını ve maçlarını ilk olarak “Sitio de Mouras” isimli komplekste yapmaya başlar. Kompleksin o dönem için oldukça gelişmiş ve modern bir tesis olmasında aynı zamanda zengin bir iş adamı olan Jose Alvalade’nin üstüne koyarak yaptığı yatırımların etkisi olur. Soyunma odaları, banyoları, oyun odaları ve ardından eklenen tenis kortu gibi spor tesisleriyle zamanına damgasını vurur. 1956’da yine soyluların desteğiyle Estadio Jose Alvalede kurulur ve Euro 2004 için modernize hali inşa edilene kadar da Aslanlar’a ev sahipliği eder. Bu yeni stadyumla rakibin mabedi Estadio de Luz arasında sadece 2 km kadar kısa bir mesafe vardır.



Sporting CP altyapısının da Benfica’dan aşağı kalır yanı yoktur. Özellikle 2000’ler sonrası önemli bir kanat oyuncusu üretme trendine sahip olurlar. Efsanevi scout şefi Aurelio Perreira Portekiz’in her köşesini tarayarak yetenekli gençleri Sporting altyapısına kazandırır. Bunun sonucu olarak da teknik ve olağanüstü yetenekli kanat oyuncuları ile Avrupa futboluna damga vuran önemli bir jenerasyon yetiştirirler. Şuan bu akademide Filipe Engin Çetinkaya isimli yarı-Türk yarı-Portekizli bir antrenör de görev almaktadır. Bunun yanı sıra esas sükselerini önce Portekiz futbolunun yaşayan efsanesi Luis Figo ve ardından da Cristiano Ronaldo’yu yetiştirerek yaparlar. Bu iki oyuncu da Ballon d’Or kazanan kariyerler izlemiş hatta Ronaldo belki de futbol tarihinin en önemli futbolcularından biri olur. Yıllar içerisinde Sporting CP kulübünün dünya futboluna kattığı önemli diğer isimler de bulunmaktadır;


Simao Sabrosa, Hugo Viana, Beto, Luis Nani, Ricardo Quaresma, Joao Moutinho, Rui Patricio, William Carvalho



Sporting CP, belli dönemleri ülkenin diğer iki büyük takımının dominasyonu altında geçirir. Bu sebeple olacak ki kupa sayısında oldukça geride kalır. 18 Lig Şampiyonluğu ve 17 Portekiz Kupası Şampiyonluğu’na 1962’de dönemin UEFA Kupası olarak sayılabilecek Kupa Galipleri Kupası Şampiyonluğu eklenir. En başarılı yıllarını 1940’ların sonu ve 1950’lerin başında geçiren yeşil beyazlılar, döneminin en önemli golcüsü Fernando Peyroteo (393 maçta 635 gol atmıştır) önderliğinde 8 şampiyonluk kazanır. O dönemden sonra gerçekleşen düşüşle birlikte kulübün taraftar kitlesi de değişerek mazlumun takımı konumuna gelirler. Son şampiyonluğunu 2002 senesinde kazanmalarına rağmen en ateşli taraftar gruplarından birine sahiptirler. Bunun yarattığı coşku yanında baskı da getirdiği için hiçbir teknik direktörle uzun süre çalışamazlar.


İroni olacak bir şekilde; bu sezon 20 yıllık şampiyonluk hasretine Benfica kulübünün ikonik futbolcularından şimdilerde ise genç ve tecrübesiz bir teknik adam olan Ruben Amorim önderliğinde son verme yolunda ilerlemekteler. Kadronun genç yıldızı Pedro Gonçalves, çiçeği burnunda İspanyol Milli oyuncusu Pedro Porro ve emektar kaptan Sebastian Coates’in önemli katkılarıyla 24 maçta 20 galibiyet ile en yakın rakiplerine 10 puanlık bir fark açmış durumdalar.


Edit: 2020-2021 Liga NOS sezonunu sadece tek mağlubiyet alarak Porto'nun 5 puan önünde şampiyon oldular.


114 Yıllık Hikaye - SL Benfica vs Sporting CP



Lizbon kentinin iki önemli takımı SL Benfica ve Sporting CP arasındaki 114 yıllık rekabet "Derby de Lisboa" , günümüzde halen tüm şehir için önemini korur. Derbi maçının heyecanı haftalar öncesinden iki cepheyi de sarar.

Kuruluşlarının temelinde halkın takımı “Benfica” ve soyluların takımı “Sporting” gibi bir algı olan bu iki kulüp başarı endeksli olarak yıllar içinde büyük bir kimlik değişimine gider. Benfica şehrin büyük abisi ve kitlelerin sevgilisi olurken Sporting banliyönün gururlu insanlarının takımına dönüşür. Birinin iyi olduğu dönemde diğeri başarılı olamazken yine de 100 yılı aşkın tarihlerinde Lizbon’u ve Portekiz futbolunu gerek efsaneleriyle gerekse futbola kazandırdıkları futbolcularla temsil ederler. Aralarındaki rekabet de heyecanını kaybetmeden günümüze kadar “Derby de Lisboa” adıyla anılarak gelir.


Her şey 1907’de sekiz Benfica oyuncusunun Sporting maçı haftası taraf değiştirmesiyle başlar. Futbolcular bunu Sporting’in kendisinden söz ettiren harika tesisleri ve imkânları için yapar. Keza bu ilk maçın şiddetli bir yağmur altında oynandığı rivayet edilir ve Sporting imkânları daha fazla olan taraf olduğu için yağmurda ıslanan formalarını yenileriyle değiştirme lüksüne sahiptir. Bu ilk maç Sporting’in transfer ettiği oyunculardan birinin de gol atmasıyla 2-1 sonuçlanır. Aradaki rekabetin kıvılcımını ateşleyen ise 1911’de tekrar karşılaşılacağında Sporting, Benfica’yı sahalarında oynamaya uygun görmeyerek küçük düşürmesi olur. Rekabetin ilk yılları hem kafa kafaya hem de oldukça ateşli geçer. Ülke sıkı bir diktatörlükle yönetilirken halkın arasındaki gerilim futbola da yansır. O dönem Salazar’ın diktatörlük rejiminin önemli bir parçasının da futbol olduğu söylenir. Hatta bu politikalar üç F olarak tarihe de geçer: fado (geleneksel Portekiz ağıt müziği), Fátima (Katolik kilisesi) ve futbol.


Rekabetteki ilk belirgin farkı Sporting cephesi, “Beş Violin” olarak adlandırılan oyuncu grubuyla yaratır. Peyroteo önderliğindeki bu jenerasyon tam arayı açmışken 1960’da Mozambik doğumlu 18 yaşında bir çocuk tüm dengeleri altüst eder. Dönemin Brezilyalı orta sahası Bauer’in keşfettiği Eusebio, Lizbon’a gelir ve belki de terazi değişmemek üzere Benfica tarafına ağır basmaya başlar. Eusebio, oynadığı 715 maçta attığı 727 resmi golle halen Benfica tarihinin en golcü ve derbi tarihinin de Peyroteo’dan sonra ikinci en golcü oyuncusu olma unvanını korur.



Süregelen zamanda Benfica kararlı bir şekilde büyür ve rekabeti domine eden taraf olur. Kaydı bulunan 310 karşılaşma sonucunda 135’e 110’luk bir galibiyet avantajını elinde bulundurur. Bunun yanı sıra kupa sayısı da Sporting’i ikiye katlamıştır. Buna rağmen zaman zaman Sporting’in ezici üstünlük gösterdiği maçlar da olur. 1986’da Benfica’yı 7-1 gibi bir skorla mağlup ederler. 1994’te Benfica deplasmanda 6-3 ile bir nebze de olsa intikamını alır.


Ülkenin diğer önemli temsilcisi Porto’da bu rekabete dâhil olarak önce 1990’larda sonra da 2000’lerin başında “Special One” Jose Mourinho ile ligi domine eder ve Sporting’le arayı açarak Benfica’yı yakalar. Bu dönemler iki Lizbon ekibi için de oldukça kurak geçer ancak Benfica bu durumdan daha erken uyanan takım olur. Son yıllarda “Os Tres Grande” yani üç büyükler içerisinde en büyük olduğunu kanıtlar ve zirveyi tekrar alır.


Rekabetin son 10 yılına baktığımızda da oynadıkları son 22 lig maçının 15’ini Benfica’nın kazandığını görüyoruz. Kupa eşleşmeleri gibi elemeli maçlarda ise Sporting burun farkıyla öne çıkıyor. Sporting bu sezon 20 yıllık şampiyonluk hasretine son vererek yeni bir döneme girmek isterken Benfica da arayı açmadan tekrar şampiyonluk için oynamak istiyor. Aradaki farkın açılmasıyla rekabetin eski coşkusu zaman zaman azalsa da halen bu iki takımın çok sadık ve takımına inanan taraftarları olduğunu söylemek yanlış olmaz.


Sambacı

Kommentare


bottom of page